SONSUZLUK VE BİR GÜN

Herkes için herhangi bir gün… Bense üç yıllık bir esaretten kurtulmuş olarak zırhımı çıkarmış, tüm günü, olanları ve geceyi zapt etmek için saatleri tutuyorum.

İçim sıkılıyor… İnsanın sıkılan içi için kurulan tek bir cümle yeterli olurken, başka durumları anlatmak için dünyanın tüm dilleri bir araya gelse yetmeyecek gibi geliyor. Zaten dil öğrenmekle aram iyi değil, kafam almıyor.

Kafamın almaması bir şey değil de, içime bırakılan bu sıkıntıyla nasıl baş edeceğimi bilmemek çok korkunç. Tuhaf bir gerçekliğin içinden geçiyorum. Anlamanın ötesinde "yanılsama" fikri zihnimde sürekli dönüyor. Bu iki duygunun içinde sıkışmış olarak yaşamaya çalışmak epey zor. Kafam ayakta yolcu alan dolmuş gibi. Tutunacak yer bile yok...

Karanlık bir gecenin sonunda sabah olduğunu bilmek her zaman en hayret verici doğa olaylarından biri gibi gelir bana. Dünya kendi etrafında durmadan dönüyor. Hakkında ileri geri konuşmak istemem ama ben bu kadar gamsız bir gezegen görmedim. Ne yaşanırsa yaşansın yine de sabah oluyor ya! Dün gecenin sabahına gözümü açtığımda aklımda bir hatıra vardı. Ardımda çile gibi yıllar bırakmıştım ve işler hala hiç kolaylaşmamıştı. Suyun altına girdim, büzüşene kadar altında kalıyor, acıkınca bir şeyler yiyip, bol bol su içiyordum. Ülkede bir kuraklığa mahal vermemek için bu yöntemle de yollarımı ayırmak zorunda kaldım.

Kriz yönetimiyle aramın epey iyi olduğunu düşünen ben. Hayatımın krizlerini neden bir türlü yönetemiyordum? Herkesi dövmek, yangınlar çıkarmak, bombalar patlatmak istiyordum. Sanki eskiden daha az gibiydi, sinir katsayım ikiye çıktı. Elimde kâğıt kalem rastgele çizgiler çiziyordum. Bir yerde okumuştum, rastgele çizdiğin çizgiler rahatsızlık eğilimi içinde olduğunu gösterirmiş. Normal biri olduğum hakkında iddiam hiç olmadı yaşamım boyu. Hatta huysuzluklarımı bilen bazı dostlarım, acımı hafifletmek için denediğim tüm yöntemler sonucunda, "Bu kadar zorlama istersen, başka zaman denersin," dediler.

Böyle böyle kendimi gaza getiriyor. Hayatla ilgili yüksek erdem arayışlarıma tutunmaktan hiç vazgeçmiyordum. Yolda yürürken aklıma gelen şeylere de hayret ediyorum. Çocukluğumu düşünüyorum... Yalnız olduğum zamanların birinde kuş seslerinin peşinden koşuyorum. İçimden kuşlar dökülüyor... Keşke diyorum bir saksağan olsam...

İnsanın arada bir kendisinin de tozunu alması gerekiyor. Şöyle bir bakıp yaşadıklarına, hatıralarını yeniden katlaması gerekiyor. Böyle anlar bir parça sessizlik gerektirir. Şimdi izninizle, içimden bir parça dua edeceğim: "Sevgili Tanrım, çalışma prensiplerinin böyle olmadığını biliyorum; tüm evrene yetebilecek kadar kendimle kavgalar ettim ve konuştum. Varlığımı ispat edecek hiçbir yaşam belirtisi yoktu, o ana kadar. İyi ki o gün yaşandı. Teşekkürler Sevgili Tanrım."

251401