Siz ne derseniz deyin, beni harekete geçiren bir cümle oldu. O ana kadar ümitliydim. Fakat ümidin işkence eden bir yanı vardır. Hayatta kalmak için birçok şeyi unutmak zorundayız. Mekanizmamızın bizi koruyan şefkatli bir numarasıdır bu yalnızca. Beynimi unutmak için yıllarca o kadar acımasız eğitmişim ki, artık 'unutmam' dediğim hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Mevzu tam olarak neydi? Üzerine bir süredir düşünüyorum ama bir türlü çıkaramıyorum. Hatırlamıyor oluşum, meselenin incir çekirdeğini doldurmayacak yerden çıkmasıydı belki de.
Anlaşılmak üzerine yığınla kelimeleri önüne serdim. Bir tartışmada yara alan her zaman haklı diye bir şey yok. Haklı olmak meseleyi çözmüyor; tecrübelerime dayanarak söylüyorum. İnsan, karşısındakinin duygularından emin olmadan kendi duygularını açmakta o kadar da cesur değil. Benim anlayışımda bunların hiçbirinin önemi olmadı. Çünkü ‘Aşka, ölüme, şiire ve Spinoza’nın Tanrı’sına inanıyorum.’ Yalnızca. Gerisi, zihnimde bulanık bir nehir. Zamanın akışında bunların hiçbirinin önemi kalmıyor. İnsana ait anlaşılır ve açıklanır her şeyi anlayabilirim. Ama denemeden ön yargıyla karar verilenler, zihnimde ikna edilmesi güç başka bir pencereyi aralıyor. İnsan, denemediği deneyimler üzerine nasıl bu kadar cesur olabiliyor? Oysa deneyim, esas olandır. Bir de sizinle yaşadıklarını daha önce yaşadıkları deneyimlerle kıyaslamaları, çok incitici bir hale sokuyor. Benim anlayışımda her deneyim kendine has ve özgüdür. Kimse kimsenin yerini ne doldurabilir ne de uzaklaştırabilir hatıralarından. Kaybedilen, kaybedilmiştir. Benim kafam hiç nostaljik çalışmaz. En iyi gün daima bugündür.
Zihnimdeki hatıralara hiç güvenmem ama kalbim ondan akıllı. Her zaman varoluşumun en büyük parçası o oldu. Bazen istikbalimle ilgili umutsuzluğa kapıldığım, içimde hiç şarkıların çalmadığı zamanlar oldu. Tüm çabama rağmen rezil bir hayat yaşadım. Hastalıklar, ölümler, ölmeyişler, ayrılıklar, yalanlar, batışlar, ev kurmalar, dağıtmalar ve daha bir sürü saçmalık… Durduk yere düştüm. Yetmedi, düştüğüm yerde patakladılar. Küçük mutlu anlar olmasa…
Öyle anlarda kendi kendime, yolun bitiği, ormanın başladığı, umudun bittiği, gösterinin başladığı, sarhoşluğun bittiği, sarhoşun başladığı yeri anlattığını hatırlattım. Ancak bu dünyada adres arayanlar kaybolur. Fizik yasalarını kabul etmeyenler, acı hissetmeyenler, tavaf eden kuşları kaybedenler, sanki dünyada hiçbir yer yok ve hiçbir yer keşfedilmemiş gibi gezginler, yersiz ve süregelen bir yalnızlık içinde debelenenler, aslında kazananlardır. Kaybedecek bir şeyiniz yoksa bu, nereden bakarsanız bakın özgürlük demek. Artık hayatımı kaybetmiş gibi yaşıyorum. Bundan ne demek istediğimi anlamayacaksınız. Anlamamanızı dilerim.