Kozalağından çıkmayan kelebeğim ve kendi içimde evrimleşip guguk kuşuna dönmek üzereyim. Bir soluk alarak anlatmaya çalıştığım onca şeyi kısık bir ateşte yakmak üzereyim.

*Ateş sönünce geriye ne kalır?

 Yolun bittiği, ormanın başladığı, umudun bittiği, gösterinin başladığı, sarhoşluğun bittiği, sarhoşun başladığı yeri anlatıyor. Ancak adresi belli olmayan. Çünkü bu dünyada sadece adres arayanlar kaybolur. Fizik yasalarını kabul etmeyenler, acı hissetmeyenler, tavaf eden kuşları kaybedenler, sanki dünyada hiçbir yer yok ve hiçbir yer keşfedilmemiş gibi gezginler, yersiz ve süregelen bir yalnızlık içinde debelenenler aslında kazananlardır. Yaşamayı bazen sevebiliyoruz, severek doğurabileceğimiz her türlü duygu karmaşasının düğümlerini çözmek bizi daha az endişeli yapıyor. Bazen içimizde yaşattığımız sahtekârın ve yalancılığın başını ezmekte insani değerlerimizi zemininde yüceltiyor. Bazen ümitli sonsuz bir acı eşiğinde gezen, yalnız ruhlarız. Ruhlarımız uçurumun eşiğinde gezinirken, önümüze çıkan şahane tablonun aldatıcılığıyla dans ederiz. Bir türlü tamamlanmayan bir inanç yoksunluğu ve inanmama ihtiyacının hakikatinden kaçarız. Hiçbirimiz inanç havuzunda doğmadık. Aslında inançsızlığın pratik hayata müthiş bir hazırlama etkisi vardır.

 * Peki, insanın inançları ne zaman yok olur biliyor musunuz?

Beyin ölümü gerçekleştiğinde ve beyin ölümü tüm organlarınız yaşama belirtisi gösterirken de gerçekleşebilir. Sadece oksijen alıp, karbondioksit verirsiniz.

Korkularına yenilmek en ağır cezaysa, hazırım. Kalem tükendi. Bir insanın en büyük felaketi artık durdurulamaz bir boşluk içinde savrulmasıdır. Kadavra havuzunda yüzen ölü bir ceset gibi tüm hücrelerim. Tanrı beni en sığ sularına hapsettiyse bu sefer sorgulamayacağım. Ölüm geldiyse ve bu acıların en sonu değil başıysa, tüm cezalar korkunç günahlarımın bir kârıysa, hazırım. Nereden gelecekse gelsin ölüm. Artık korkum kalmadı, rahat!

09.09.2023