Bugünlerde içi boş bir boşlukla mücadele eden zihnimde savaşıyorum. Savaşçı kimliğini kaybetmiş mağdur bir savaşçı ve onunla ne yapacağımı bilemiyorum. Kalbimde tüm atlıları hazırladım ve hepsi üzerine üzerine gidiyor kimsesizliğin. Kazanan da kaybeden de aynı kişi. Dönüp durduğum savaş alanında, yalnız bir okçu gibi kalakaldım. Üzerime düşen ağırlığın altında ezildikçe, ellerimde ovalıyorum kalbimi… Yumuşatmak için. Bir sebep arıyorum o gün tutunmaya değer. Hemen bir sebep buluyorum. Fakat akıl karıştıran vaatleriyle gece çökünce, yıkıcı hazlar uğruyor tek tek… Kendinden emin bir şekilde. ıslığım; gürültüsüz, duyulmaz bir ümitsizlik içinde. Sevincim bir türlü tutmaz olmuş sevincimi. Aykırı bir yolcu gibi karanlık ve kesinleşmiş bir kuyu…

Normal mi?

Düşündüm… Düşündüm.

Normallik geometrik bir hadiseymiş. Yere dik açıyla duranlar için kullanılan bir hikâyedir aslında. Bense uzun zamandır bükülmüş bir açıda duruyorum. Arada esnemeye çalışıyorum, esnedikçe daha çok bükülüyorum. Sonra ondan da vazgeçiyorum. Kendi kendime yeminler ediyorum. Elimi kitaba koyup, ‘’Ey dayanan kulum’’! Diye Tanrı’yla bir sözleşme yapıyorum. Ama Tanrı’nın çalışma prensibinin bu olmadığını hemen o sabah öğreniyorum. ‘’Ey kulum önce inanan olman gerek’’ Biliyorum ki inanç kendini yaratan bir kehanettir. Bunu biliyor olmak ve burada zorlanmak müthiş bir çelişki. Matrix Filmi'nde Morpheus, nelerin mümkün olacağını öğretmek için Neo’yu bir eğitim simülasyonuna alır ve karşıdaki gökdelene atlamadan önce şu tavsiyeyi verir. ‘’Şimdiye kadar öğrenmiş  olduğun gerçeklik ve inançlarından özgürleş’’.  Neo derin bir nefes alır ve atlar. Fakat bu atlamanın yarısına gelememişken yerçekiminin kaçınılmaz etkisine maruz kalır. Yüz üstü asfalta çakılır. Aslında burada bir yer çekimi yoktur. Hatta hiçbir şey yoktur. Neo’nun etkisinden kurtulamayıp çekilmesine ve yere çakılmasına sebep olan İNANÇ’ larıdır.

     Sokağa çıkıp insanların göz bebeklerine tüm inanç duygumla bakıyorum. Herkes yere çakılmış bir zombi gibi yürüyor. Karşılaştığım inançsızlık hissi, içimdeki inanç duygusunun yeşermesini engelliyor. Matrix’teki Neo’ya dönüşüyorum. Bu imkânsızlık duygusu içinde sarkaç gibi sağa sola gidiyorum. Yeniden en başa dönmek için tüm geçmişimi feda etmeye hazırım. Yeniden başlamak için… İçimdeki iyi insanı uyandıracak bir sebep gerekiyor. Yoksa yaşamak: savaşmayı bırakmış ölü bir ceset gibi kollarımda kıvranıyor. Bu aralar kimseye hiçbir şey anlatmak istemiyorum. Köşeme çekilip, tüm gücümü bir yerde topladım, bekliyorum.

Bir şeyin az önce olmasıyla yıllar sonra olması arasında bir fark yoktur. Çünkü zaman takvimlere tayin edilen bir matematiktir yalnızca.