Aşk acısını hafifletmenin altın kurallarından biri, sabah uyandığında kendine bir kahve yapıp güneşe selam vererek gülümsemekmiş. Tamam, dedim içimden; ona da tamam…

Sesimi duymayan hangi evrense bu, aramız düzelir diye umut ederek başladım. Yapılması gereken neyse, onu da yaptım. Bence sonuç hep aynı yere çıkıyordu; matematikle aram iyi olmasa da, hayat pratiği olarak söyleyebilirim: denemediğim şey kalmadı. Bence işler böyle yürümüyor.

Aslında, bazı şeylerin kendi içimde yaşadığım inanç sorunlarıyla ilgili olduğunu keşfettiğimden beri, pek bir şeye bulaşmadan kendi kabuğumda bir çeşit yaşıyorum. Sosyal ve neşeli bilen dostlarım bir yerde yanılıyor; itiraf etmeliyim, oldukça pesimist bir tarafım var. Zevk almıyorum desem yalan olur; çünkü bir çeşit karanlık şeyler her zaman ilgimi çekiyor. Bununla ilgili hissettiklerimi, hissedileni ve hissedilecek olanın analizini yapmak, duyularımı daha da genişletiyor. Yani, yaşıyor olduğumun bir ispatı gibi. Yoksa hepimiz ölüyüz; sadece vücudumuz mezara girecek kadar soğumadı.

Talih senden yana değilse, ne yaparsan yap olmuyor. Acımı anlatacak kadar Türkçe, geçirecek kadar şarkı biliyorum. Keşke gözlerimizi kapattığımızda tüm acılarımız dinse; sanki dünya yokmuş gibi ve o acılar hiç yaşanmamış gibi.Yok sayınca yok olsa her şey… Onu da denedim. Evren boşluk sevmez; enerji ve madde sürekli hareket halindedir, denge ve bütünlük arayışı içinde doldurma eğilimindedir. Anlayacağın, evren kadar mucizem yok. Sanırım bu dünyada her şey bütün; boşluk yok. Benim içim magmalarla, evrenden kalan boşluklarla ve yırtıklarla dolu. Bunlarla ilgilenmeden yaşamayı öğrendim sadece.

Aslında kalbim biraz kırık. İşler bu hale gelmeyebilirdi. Hani duvardan kaldırdığın çerçevenin izi, orayı boyayana kadar öylece kalır ya… Bilmiyorum, belki de artık badana zamanı gelmiştir.

İçimde bir ağırlık var; kuş kadar. Çırpınışı içimde fena ağırlık yapıyor. Kanadını açsın ama uçmasın istiyorum; ve sen, kendinden anlarsan bir şey bana da anlat, istiyorum…

250308