Çizgisiz defter; Merhum Akif Emre’nin medeniyetimizin izlerini sürdüğü seyahat kitabının ismidir. Son zamanlarda kitaba ve kültüre hizmet için alternatifler çoğaldıkça insanlar okumaktan uzaklaşıyor. Gençlik ve Spor bakanlığına bağlı gençlik merkezlerinin kütüphaneleri okumak isteyenler için bulunmaz bir nimet. Zira bu kitabı da ben Bozkır Gençlik Merkezinden aldım. Kitabı seçmem de Merhum yazarın yeğeninin kitap okuma ile ilgili faaliyetlerini sosyal medyada takip etmem etkili oldu. Akif Emre’nin tahsil hayatına baktığımda şaşırtıcı bir durum fark ettim. Mühendislik okuyan bir kişinin belgeseller çekmesi ve edebiyat alanında ön plana çıkması dikkat çekici. Ya bizim ülkemizde meslek seçimi politikaları yanlış ya da cevherler sonradan ortaya çıkıyor. O yüzden her gördüğümüz zeki çocuğa sayısalcı ol yavrum demek yanlış. İmkan ver kişiler içlerindeki cevheri ortaya koyarlar. Bu kitap sadece bir gezi kitabı değil. Gezip görülen yerlerin medeniyet açısından bir okuması yapılmış. Bu çalışmada mimari veya tarihi olay anlatılmıyor. O eseri yapanların hangi duygularla yaptıkları ortaya konmaya çalışılıyor. Dahası bir fotoğraf çekilip o halde bırakılmıyor; yazar sanatçılığını ortaya koyarak eserdeki her bölümü ayrıca renklendiriyor. Yazarın geldiği kök itibariyle meselelerini İslam medeniyeti açısından yorumlaması gayet doğaldır. Kitap Endülüs ile başlıyor. Orada ataları zulme uğrayan Müslümanların hikayesi ile başlıyor çizgisiz defter. Aslında Endülüs’te Müslüman adıyla silinmeye çalışılanın İspanyol medeniyeti olduğunu da söylüyor. Çünkü sırf Müslüman olduğu için zulme uğrayanların çoğunluğu İspanyol. Günümüzde Endülüs milliyetçiliği adı altında öze dönüş olduğundan bunun da insanları İslama yönelttiğinden bahsediyor. Gönül coğrafyamızın bir parçası olan Kudüs’e de yer ayrılmış. Bu tarz bir eserde olmazsa olmazdı. Kitabı okuyacak olursanız Kudüs’e çıkar yollar bölümünü özellikle okuyun. Bu bölümde dikkatimi çekmişti.” Kudüs Müslüman bilincin sürekli diri tutması gereken bir cennettir.” Sadece bu ifade bile Kudüsün olması gereken yeri fazlası ile hatırlatıyor. Evlad-ı Fatihan coğrafyası Rumeli üzerine de bir bölüm bulunmakta kitapta. Yunanistan üzerinde Türk gölgesinin canlı bir şekilde varlığını koruduğunu ve silinemediğini öğreniyoruz. Hatta Makedonların daha az Osmanlı şehri imajı veren Ohri şehrini resmi toplantılar için tercih ettiğini de. Patani’de suyun üzerindeki türbeyi de… Bosna’yı ve baş çarşının “Ben Osmanlıyım” diye haykırmasını da bu kitaptan öğreniyoruz. Hemen komşu memleketler olan eskinin deyimiyle Irak-ı Acem ve Irak-ı Arap olan coğrafyayı da tanıyoruz. Aslında coğrafyayı değil kendimizi, ruhumuzu ve aslımızı arıyoruz. Bizden uzak olsa da bizim olan memleketlerde. Siyaseten ayrılıklara son verdiğimiz ve “Biz” olmayı başardığımız gün coğrafyamızın kaderinin değişeceğini bile bile ayrı olmayı tercih ediyoruz. Buna zorlanmıyoruz ya da dışarıdan müdahale ile bunu yapmıyoruz. Kendi egomuz kendi kibrimiz hepsi. Rabbim samimiyet ile birbirimizi seveceğimiz günleri de göstersin. Selam ve dua ile
Mustafa AK
Bozkır Anadolu İmam Hatip Lisesi Tarih Öğretmeni
mstfknyali@gmail.com