LASTİK PABUÇ

     Anam her sabah önüme iki inek, iki danayı güt gel diye kattığında: oğlum lastiklerini eskitme yenisini alamayız paramız yok diye tembihlerdi.

     Ama biz hayın çocuklar yukarı salıda çalıdan çalıya, taştan taşa atlardık, lastik haftaya varmadan birkaç yerinden yırtılırdı. İşte anam o zaman biraz azarladıktan sonra eline çuvaldızı alır ve yırtıkları dikerdi, böylece bir müddet daha idare ederdik.

     Altında çağlayan Ermenek yazardı, 1968 yılına kadar ayağımızdan hiç düşmedi. O, pa: ayak puş: örtü kelimeciklerinden birleşerek pabuç yani ayak örtüsü olmuştu ve yöremizde herkesin giydiği bir ayakkabıydı.

     Türkiye’nin bazı yerlerinde Soğukkuyu derlerdi ona, dağda, taşta gezenlerin, kepirlerde seğirtenlerin, avarda zavarda, mal melal peşinde koşanların, yayla sahil varıp gelen konargöçerlerin ayağında başka türlü pabuç görmek imkânsızdır. Zaten başka türlüsü dayanmaz bizim oralarda, ancak son yıllarda yine lastiğin değişik torunlarından markalı spor ayakkabıları da vardır ancak onlar çok pahalıdır.

     Şu anda şahsen köydeki bağemin baş köşesinde o lastik pabuçlar vardır ve her vardığımda poşetten çıkararak tarlada, dağda ve kır gezmelerinde mutlaka giyerim.

     Oduncuların, çobanların, dağcıların, tarla tezek koşanların ayağını örten tek ayakkabı odur bizim Taşeli’de.

     Onun çok adı vardır, biz çocukken sadece “babıç” derdik, sabahları sığırları önümüze kattıklarında ayağımızda mutlaka o olurdu. Onu özenle korurduk yırtmamak için çabuk eskimemesi için azami çaba sarf ederdik. Ancak en hızlı eskiyen gene çocukların babıçları olurdu, zira onlar oğlağın, keçinin peşinde kırda, dağda, taşta, kepirde tapırdadıklarından en kısa zamanda eskitirler ve yenisini alırlardı.

     Ermenek lastiği, soğukkuyu, kara lastik, lastik babıç gibi adları olan ayakkabımız son yıllarda Konya’da çeşitli ad ve markalarda lastiğin çok gelişmiş ayakkabı türlerini, çizme ve bot çeşitlerini aynı fabrika piyasaya sürdü.

     Bizim giydiğimiz ve halen giyilmekte olan lastiklerimizin ön kısmında sanki iskarpine kafa tutarcasına bağcıklar resmedilmişti, topuğu hafif farklıydı ayağına giydin mi mest gibi oturur kalırdı. Sonradan içi astarlıları da çıktıydı ama bize onu almak hiç nasip olmadı çünkü onlar birkaç lira daha farklıydı.

     Bilmem amma “dost başa düşman ayağa bakar” lafı bunda da tecelli etmiştir diye düşünmüşümdür bazen.

     1980 yılı önceleri bir köylü şehre indiğinde, bir resmi daireye vardığında ve ya karakolun önünden geçtiğinde ya da hükümetin önüne yolu düştüğünde eskiden efendiler beyler önce ayağa bakarlardı ama köylünün ayağında belki yola çıkmadan önce tozunu ve çamurunu bir bezle aldığı lastik pabuçtan başkası değildi.

     Bu takdirde vatandaşın sorduğu soruya cevap bile vermeden “yarın gel” derler ama en ufak bir kusuru olduğu anlaşılırsa derdest ederlerdi. Nede olsa onlar köylüye “efendi” dediklerinden efendilerinin ayaklarına bakmak zorundaydılar.

     1476 yılından sonra Ermenek ve havalisi Karaman oğulları olarak Osmanlıya teslim olan son kale olmakla, bura halkı tüm balkanlara moraya, maltaya, kıprısa nefyedilmişti. O zamandan beri devletin Taşeline sıcak bakmadığı da söylenmekle beraber biz bunlara inanmıyoruz zira Atatürk de bu nefiler/sürgünler sırasında dedeleri Selanik’e gidenlerdendir.

     Ancak “insanı yaşat ki devlet var olsun” prensibini anlamaya çalışan devlet adamlarımız sayesinde bu bakış açısı ve tabu yıkılmaya başladı.

     Asılım bu tabu son Ermenek faciasında ayağında hem de ikisi de yırdık bir lastik pabuç olan Recep amcanın en ön sıraya oturmasıyla yok oldu. 24 Kasım 2014 itibariyle halen gündemde yerini almaya devam etti. Ulusal ve yerel basın ve tüm medya kuruluşları Recep amcayı manşetlerine aldılar. Çok azı hariç saygıyla ve istismar etmeden konuya yaklaşmaya çalıştılar.

     Şunu bilmemiz gerekir ki Recep Amca gibi Taşeli’de binlerce, Türkiye’mizde de milyonlarca halkımız var ve o ayakkabıyı seve seve giyerler ve giymeye de devam edeceklerdir. Ancak her ikisinin de yırtık olması bir fakr u zaruret göstergesidir ki bu onun değil bizim ayıbımızdır.

     Diyebiliriz ki ayağa bakmak bu durumda düşmanca olmadı, dostça oldu. Devlet de eski halkıyla küs ve kavgalı durumdan barışma yoluna girdi. Hukukumuz düzelmeye insancıllaşmaya başladı, potansiyel suçlu yerine potansiyel suçsuz durumu hâkim olma yolunda.