100 YIL ÖNCE KONYA İSYANI

TBMM Gizli Oturumunda Mehmet Vehbi Efendinin Konya’yı ve Konyalıyı Savunma Tutanakları

2 Ekim 1920 Tarihinde Çumra’nın Alibeyhüyüğü köyünde etrafına topladığı 500 kadar silahlı kişiyle yürüyüşe geçen Delibaşı Mehmet Çumra’yı işgal ettikten sonra önlerine gelen karakolları basarak bir gün sonra da Konya’yı ele geçirdi.

Bu olay Refet Paşa ve Mehmet Vehbi Efendi tarafından bastırıldıktan sonra 23 Teşrinievvel 1336 (23 Ekim 1920) günü TBMM’de gizli bir oturum yapılıyor.

Erişime açılan bu gizli oturum zabıtlarında geçtiğine göre mebuslardan birisinin: Bu isyanı yapan Konya’da taş üstünde taş bırakılmamalı, sözü üzerine Konyalı, Konya mebusu Mehmet Vehbi Efendi şu sözleri söylüyor:

“VEHBİ EFENDİ HAZRETLERİ (KONYA)

— Efendim, Konyalı olduğum için şu kürsüye kemal-i hicapla geldim. Arkadaşlardan biri Konya hâdisesi bitmemiştir dedi. Pek doğru söyledi. Çünkü bundan iki buçuk ay evvel aynı vak'a vaki oluyordu. Gece saat üçte dainizi götürdüler. Ben vali ve kumandana biraz itap ettim. Bozkır hâdisesinde failler tecziye olunsa idi bu vak'a olmazdı. Hükümet müsamaha etti. Onlar bununla Hükümet zaafına hükmettiler. İkinci bir hâdise tedarikine başladılar dedim. Biz, şeyhin biraderini gece saat üçte alıp götürmemiş olsaydık aynı vak'a işte o zaman oluyordu. Fakat şeyhin biraderini götürmekle vak'anın önü alındı. Şeyhin biraderi Rifat asıldı. Sen götürdün de Hükümet onu getiremez mi idi. Ben teminat verdim. Dokuz odalı bir evden çıkardım. Onu himaye edecek idim ve iş sabaha kalacaktı. Valinin tezkeresiyle gelmeyen adamları o şeyhin biraderinin tezkeresiyle gece saat beşte getirttik. Müzakere olunduğu yeri kendilerinin orada bulunduğunu ikrar etmediler. Fakat tevilen tabiî yakalandı ve hükümet de teşebbüste bulundu.

Vak'anın önü alındı. Biz o zaman gerek Vali Suphi Beye, gerek Kumandan Fahreddin Beye; efendiler, merhamet kapısını kapadınız. Siyasette merhamet olmaz, bu mesele gayet mühimdir. Bu ateş bu memlekette eskiden beri yanmıştır. Bu ateşin kökü söndürülmedikçe meseleyi bitmiş addetmeyin dedim. Merhamet zamanında şiddet, şiddet zamanında merhamet millet hakkında aynı felâkettir. Fakat ne Valiye ne Fahreddin Beye duyu-rabildik. Bununla beraber beyefendiler bakınız o vak'a nasıl olmuştur.

Bu kürsüden affolunanlar üçüncü, dördüncü mertebede bulunanlardır. Asıl vak'anın failleri mürettipleri koyuverildi. Hariçte gezdi. Biz de dedik ki efendiler bu olmaz, bunun hakikî faillerini meydana çıkarın. Kül altında ateşi gömmekle bu ateş sönmez. Efendiler bakın tahkikat nasıl oldu. Hapsolan 29 kişidir. Bu 29 kişi bir dama tıkıldı. 24 saat beraber kaldılar, beraber yediler, içtiler. Beraber istintak dairesine gittiler. Böyle mühim meselede tertibatta müşterek olan adamlar birbirine gösterilir mi efendiler? Şimdi efendim bir şey söylüyorlar. Konya ahalisi hükümeti ve burayı iğfal etmiştir. Hayır, efendiler Konya deyince biraz insaflı düşünmeli. Bu, orada bir ocaktır. Bu işi yapan yirmiyi tecavüz etmez. Yirmi kişi için bir memleketi itham etmek zannederim ki doğru değildir. Bu hoca Zeynelabidin hocadır. Bunların kökü İstanbuldadır". O münafıklar eğer bundan iki üç ay evvel o memleketten uzaklaşa idi bu vak'a olmazdı efendiler.

Af meselesine gelince: Af pek muvafık idi ve muvafık oldu. Memleket hakkında da icabı maslahat idi. Efendiler düşünün o zaman biz bunları affetmese idik, bugün kendileri çıkmayacak mı idi? Size soruyorum, rica ederim efendiler, makine başında oturan makinist hâlâ makine başında idi. Arkadaşlardan dinleyenler vardır. O vak'adan sonra buraya geldiğimizde Konya hadisesi bitmiş değildi. Hoca Abdülgafur Efendiye defaat ile söylemişimdir, zatı âlinize de bir çok arkadaşlara da, Konya vak'ası bitmemiştir; çünkü hakikat meydana çıkmamıştır demiş idim. Bu böyle idi. Beş sekiz münafıkın birtakım sade dilliyi iğfal etmesiyle bütün Konya isyan etmiştir demek bu muvafık-ı insaf değildir efendiler.

Geçenki gelen telgraflara gelince; o telgraflar hem ciddî idi. Hem memleketin sinesinden kopuyor idi. Hem doğru idi. Cepheye de gidildi. Bunlar hep ihlâs üzere idi. Fakat efendiler münafıklar o memleketten tebit olunmadığı işin o işler yapılıp durur iken bu ziyanı yapanlar yine tertibatta devam ediyordu. Efendiler evvelki vak'adan evvel sokaklara yaftalar yapış.-tırmışlar, yaftanın sahipleri bu Rifat Efendinin mahdumları imiş. Onları bildikleri halde yafta kendilerine döşek oldu. O zaman tutulup kafası ezilse idi, ondan dolayı mücazat olaydı iş bir ibret olurdu. Bununla beraber efendiler bir şey daha rica edeceğim, bütün ahaliyi kabahatli addetmeyelim. Evet bu itilafçıların Abidin vasıtasıyla Konya’da carafları vardır. Fakat bu mahduttur. Efendiler diğer ahali bunlara muvafık değildir. Diğer ahali bunlara taban tabana zıttır.

Sarıklılara gelince: Şükrü Efendi bazı sarıklılar da iştirak etmiş, dedi. Efendim sorarım size, Zeynelabidin Efendi sarıklı mı, fesli mi? Onun avenesi ne olur? O da sarıklı olur. Ben de o sarıklıları bu kürsüde söylemek istemem. Onların ne olduğunu bilirim. Sarıklı namına teessüf ederim. Ve sahte sarıklılar ulamadan madut değildir. îşte o hain habisin yetiştirmiş olduğu kendi gibi müfsit bir kaç kimseden ibarettir. Bunu sarıklılara mal edip de hocaları itham etmek de muvafıkı insaf değildir. Efendiler, bununla beraber cümlenizin kabulünü rica ederek bir şey arz edeceğim. Bütün ahaliyi kabahatli bulmamak lâzımdır.

Bizim bir hasmımız var ki kendimizdir. Biz iyi adam olmalıyız ki hasım ahaliyi kandırmaya sebep bulamasın. Biz ahalinin, hasmın eline kılıç veriyoruz, ne ile jandarma teşkilâtı yoliyle bir ıslah edip de halkı kendimizden memnun edemiyoruz. Efendiler köylerde jandarmalar envai mezalim icra ediyorlar. Asker firar ediyor, jandarma ailesini alıp götürüyor. Oh ne âlâ; kiminin eli kınalı, kimler şöyle ikişer gün bizim keyfimizi getirirse onlar gelsin. Beş yüz evli bir köyün içinde bir jandarma söylüyor bunu efendiler. Pekiyi bunu gören ahaliyi düşman iğfal etmez mi? Bize hasım olanların hesabına büyük bir vesile, büyük bir yol değil midir? Öz düşman düşmandır. Bu ıtilâfçılar ciddî ve hakikî olarak sekiz on münafık şu Konya’yı iğfal etmiştir. Bunlar beş, sekiz münafıktan ibarettir. Mahdut adamlardır. Biz memleketimizi biliriz. Diğeri malen, bedenen her veçhile çalışmak ister ve hükümete sadıktır. Bu beş sekiz münafıkın tereddiyane kabule vesile olacak şeyleri de aramalıyız efendiler. Bir cahil gelip kandırmak istediği sırada söyleyecek söz bulabiliyor. Bak bir jandarma geliyor. Irz ve namusunuzu payimal ediyor. Bundan hayır mı gelir deyince; düşünüyor, onun arkasına düşüyor. Biraz da idareyi ıslah çaresine bakalım.

VEHBİ B. (Devamla) — Arzu ederseniz, ayrı ayrı sorarsanız her birerlerinize söyleyim. Yani roman yapılsa beş bin lira, on bin lira kıymetinde eder. Efendim hulâsatülhulâsa bazı rüfekamızdan bazı şeyler dinliyoruz. Doğrusu gücümüze gitmez dersek de gidiyor. Konya külahı giydirdi. Konyalılar Karamanoğlu devresini yaptı. Hayır, efendiler; pek yanlış yanılıyoruz, kökü İstanbul’dadır efendiler. Konya’daki üç beş dal budak münafıktan ibarettir. Eğer bu zamanda bunda yarayı tamamiyle sağ edemeyecek olursak, emin olunuz ki, üç ay sonra bu vak'a karşısındayız, beş ay sonra yine bu vak'a karşısındayız. Fakat çıbanın çürüğünü ayıklamalı, sağa bindirmeli efendiler. Sağa bindirmedikçe, fayda yoktur. Rica ederim bütün Konyalıları itham etmeyelim... (Estağfurullah sodaları)

Efendiler; bu kötü, fena kişiler on kişiden ibarettir ve açtır. Bu yüzde beş çıkar. Bütün açları topladığımızda kaç bin olur? Konya’nın altı yüz bin nüfusu var efendiler. Bütün âsileri topladığımızda beş on kişi olur. Halbuki Şükrü Efendi Hoca öyle bir şey söyledi ki, eğer Konya’nın yapmış olduğu cinayeti nazarı dikkate alırsak taş taş üstünde bırakmamalı. Nasıl diyeceksin onları bul, yoksa taş taş üstüne bırakmayacağız? Nasıl olur ki, bir memlekette hâdiseye yüzde beş iştirak etmiş diye diğerlerini de tecziye edelim? Bu doğru değildir.”

(Kaynak: 5. cilt Seksen Sekizinci İnikat

23 Teşrinievvel 1336 Cumartesi

İkinci Celse

Açılış Saati : 2.50

Reis: İkinci Reis Vekili Hasan Fehmi Bey

Kâtip: Haydar B. (Kütahya)

MEHMET VEHBİ EFENDİ KİMDİR?

Konya’nın Hâdim ilçesinin Kongul köyünde doğdu. Babası ilimle de uğraşan Çelik Hüseyin Efendi’dir.

Hadim ve Konya medreselerinden icazet alarak Konya medreselerinde 1888 yılında müderrisliğe başladı.

1908’de 2. Meşrutiyetin ilanıyla mebus oldu. Meclis kapatılınca ilme dönerek büyük Kur’an tefsirini dört senede bitirdikten sonra son Osmanlı mebusan meclisine girdi.

Mebusluğu sırasında İstanbul’un işgali üzerine Padişah Vahdettin ve Ankara arasında görüşmeler yapan heyette de yer aldı. 16 Mart 1920’de Sultan Vahdeddin ile yapılan görüşmede ona düşmana karşı direnmeyi ve Anadolu’daki harekete destek vermeyi önerdi.

Mondros Mütarekesi’nden sonra işgal güçlerine karşı Anadolu’da başlatılan Kuvâ-yi Milliye hareketi içerisinde aktif olarak çalışan Mehmed Vehbi Efendi yaptığı konuşmalarla vatandaşları düşmana karşı mücadeleye teşvik etti.

Şehrin ileri gelenlerinin isteğiyle Konya valiliği görevini kabul etti ve şehrin İtalyanlarca işgaline engel oldu

Türkiye Büyük Millet Meclisi açılınca Konya mebusu olarak meclise girdi. Konya mebusu Celâleddin Ârif Bey’in Erzurum’a gitmesi dolayısıyla üç ay Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne başkanlık yaptı. Çumra ayaklanmasını bastırmak için Refet Paşa ile birlikte Konya’ya geldi. Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağrılması üzerine geri döndü ve Fevzi Paşa kabinesinde Evkaf ve Şer‘iyye vekili oldu. Sultan Vahdeddin’in İngilizler’in himayesinde İstanbul’dan ayrılmasından sonra onu padişahlıktan ve halifelikten azleden meşhur fetvayı Mehmed Vehbi Efendi verdi.

(Biyografi için Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi)