ERZURUM İHTİLALİ VE YA İKTİDAR/MUHALEFET ANLAYIŞIMIZ

Bu yazıyı kimseyi savunmak amacı gütmeden Türklerdeki her dönem yıkıcı muhalefeti ve dışlayıcı iktidarı serd etmek üzere kaleme aldım.

Önümüzdeki seçimlerde huzur içinde iktidarın belirlenmesi kesin gayemizdir. Aşağıda asıl belgesini de sunduğum (Erzurum İhtilali) adlı 110 yıl önce Osmanlı Devletinin yıkılışına arife olan günlerdeki muhalefete tarihi bir örnek takdim ediyorum usanmadan mutlaka okuyun derim.

Ülkemizde partiler arası tartışmaların çok sert olduğunu düşünüyorum.

Dünyanın başka ülkelerinde böyle kavgalar yok diye bir hamasette bulunamam ama bizimkilerin kavgası başka, nasıl mı? Diğer ülkeler de ki politik kavgalar hep ülkelerinin kalkınmasının şekli konusunda ve ülkelerine zarar vermiyor diye düşünürüm hep. Ama bizimkiler öyle kavgalar yapıyorlar ki on altı tane devleti yıkmışlardır iktidardakilere muhalefet edeceğiz diye.

 

Yani o kadar derin görüş ayrılıklarımız (!) var ki; benim ki olmazsa Türkiye de olmasın dedirtiyor sahiplerine ve on altı tane Türkiye yıkabiliyorlar hiç gözlerini kırpmadan. Benden sonra Tufan edebiyatı, ya ben ya hiç egoizmi, enkaz devralma safsataları hiç tükenmez benim ülkemde.

 

Belki bu dediklerimden gençler bir şey anlamakta zorlanabilirler ama orta yaşlılar çok iyi biliyoruz ki şahidi olduğumuz ortalama 62 yıllık çok partili demokrasi tarihimizde hiç bir iktidar hırçın muhalefet sonucu rahat çalışamamış hiç bir muhalefette iktidarlara yardımcı olmamıştır.

 

1950 yılında Türkiye çok partili, döneme yani milli iradenin tecelli ettiği bir seçimle demokrasiye adımını attı. O günden sonra ortalama her on yılda bir askeri müdahaleler oldu, iyi hatırlıyorum hepsinde muhalefet partileri; oh olsun dediler, sadece 12 Eylül ayrı; zira onda tüm partilerde kapatıldı ve tüm liderler de gözaltına alındı. Buna rağmen bu gün 12 Eylülün anayasasını değiştirecek bir Anayasa paketine bile yine muhalefet karşı çıkarak sen ben kavgasıyla sivil bir anayasa yapımına katkıda bulunmuyor ve bulunanları da baltalayabiliyor.

 

12 Eylülün acıları dinmeden meşhur Demirel-Özal kavgaları daha doğrusu yasakların kalkmasını savunmayan Özal’dan Demirel’in intikamı başlar ki tarihin en acımasız intikamıdır; Onu Cumhurbaşkanı olarak tanımamakta ve Çankaya’ya çıkmayacağını söylemektedir, işte şahsımı siyasetten tiksindiren en etkili olaylardan biride budur ve aynısı bu gün tekrarlanıyor.

 

Biz ancak Cami avlularında beraber olan hatta orada bile birbirinden fellik fellik kaçan, göz göze gelmemeye çalışan kişileri başımızda istemiyoruz; başımızda her an ülke için toplanan, fikirlerini paylaşan ve hayata uygulayan mert adamlar istiyoruz. 

 

Hacıbektaş’a, Karamana, Konya’ya vb hoşgörü dehalarının yanlarına boşuna seğirtiyoruz arkadaşlar, onların öğretileri bize zerre fayda vermiyor anlaşılan, bari yaratıcımızın şu eşsiz kelamından aldığım bir ayete kulak verelim de birbirimizle nasıl tartışıp nasıl geçinme yollarını arayacağımızı oradan öğrenelim; İnşallah, Maşallah, Allah, Peygamber, İslam vb demekle sonra da devamlı kavga etmekle elimize ne geçecek iyi bir düşünelim;

 

 “iyilik ve kötülük bir olmaz, sen en iyi bir davranışla kötülüğü savuştur. O zaman göreceksin ki, aranızda düşmanlık olan bile sanki sıcak bir dost gibi olacaktır.” (fussılet-34)

 

ERZURUMDA İHTİLAL

 

“Hükümet-i zalimenin (zalim hükümet) temettu vergisi namıyla ortaya attığı yeni bir usul-i gasp ve sirkate (hırsızlık ve gasp yöntemi) mukabele ve itiraz eden iki vatanperverin Erzurum’da hükümet tarafından nefy ve tağribi (sürgün edilmeleri) Erzurum ahalisi beyninde bu defa selamet-bahş (kurtuluşa sebe) bir heyecan husule getirdi.

 

Halk hükümet konağına giderek bu iki menfinin (sürgünün) tekrar Erzurum’a getirilmesini tehditkar bir lisan ile validen istedi vali bunu yapmaktan başka talibi halkı silah zulüm ve i’tisaf ile red etmek istediğinden halk hemen hücum ile valiyi darp ve hapis alay beğiyle zarı ümera-yı zabıtayı bir çok polis efradıyla birlikte katil ve cerh etti. Dükkânlar pazarlar bir gün kapalı kaldı. Halk Erzurum’un unsur-ı Müslim’i arzularını icra ettirmeden sükûnet bulmadı. O iki menfi kemali şerefle vatanına celp ve valiyi kemali hakaretle Erzurum’dan tart eyledi. (sürgün edilenler şerefle geri geldi vali de şerefsizce kovuldu)

 

Görüldüğü üzere şu hareket memleketimizde emsali maa’t-teessüf kesir (çok) olmayan vekayi-i Hayriye-i siyasiyedendir. (hayırlı siyasi olay) Sırf hukuki siyasiyenin istirdadı için vuku bulmuştur. Son haberler bunun -can verenler- namındaki bir zümre-i ihtilalperverin (devrimci) eser-i hamiyeti olduğunu iş’ar ediyor ki her yerde evet hususiyle İstanbul’da hükümdar-i zalimin (padişah Abdülhamidin) sarayı kapısında aksi tesirini görmekle bahtiyar olmak isteriz”.  (benzer olayların İstanbul’da da yaşanarak padişahın öldürülmesini ve yandaşlarının bitirilmesini isteriz)  (Şuyra-yı Ümmet 104/3 25 Teşrin-i Evvel 1906)

 

Şuyra-yı Ümmet gazetesindeki bu hırçın muhalefet Osmanlının yıkılışına kadar sürüyor. İttihat ve Terakki partisinin yayın organı olan Şuyra-yı Ümmette anlatılan bu (Erzurum İhtilali) adlı alıntıda ne diyor büyük oranda anladınız. Yine de kısa bir özet:

 

Sultan Abdülhamidin son yıllarında bir vergi kanununu protesto edenler Erzurum’dan sürülünce halk galeyana gelerek hükümet konağını basıyor bir çok polis ve zabıtayı öldürüyor bir çoğunu da yaralıyor, sonuçta valiyi kovup sürgün edilenleri geri getiriyorlar.

 

İşte gazete bu terör olayını alkışlıyor bununla da kalmıyor İstanbul’da da vuku bulmasını teşvik ediyor.  Hulasa Türklerde birbirini hazmetme ve tahammül etme hassası çok zayıftır bunun nedeni olarak da tarihte en fazla düşüp kalkan bir milletiz.