İKİ FETVA ARASINDA

     Fetva kelimesi Arapça olup dini bir konu hakkında verilen hükmü ifade eder. Dini konularda fetva verene Müfti, Fetva isteyene Müstefti, fetva verilen konuya müfta bih, fetva vermeğe ifta denir.
     Fetva kökenli kelimeler yüce kitabımızda yukarıdaki kelimelerle geçmektedir. Buradan anladığımıza göre esas fetva veren Müfti Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleridir: “Bir de senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki: «Onlar hakkında fetvayı size Allah veriyor; Yazılmış hakları olan mirası kendilerine vermediğiniz ve nikâhlamayı istemediğiniz öksüz kızlar, mağdur çocuklar ve yetimlere adil davranmanız hakkında kitapta yüzünüze karşı okunup duran ayetler var!» Daha da hayra dair ne yaparsanız, şüphe yok ki, Allah onu da biliyor.” (Nisa/127)
     Fetva iki ve ya çok şık arasında kalanların tek şıkkı tercih etmelerini sağlamaktır, aslında aynı konuda iki farklı fetva vermek amelî de olsa sıkıntılı bir konudur çünkü neticede bunlardan birisi doğruyu yansıtmayacaktır.
İkinci fetva mercii peygamberlerdir, bu konuda Kur’an-i kerimde hazreti peygamberimize yetki verilmiş ve yukarıdaki ayette “Bir de senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar” buyrulmuştur. 
     Üçüncü fetva makamı ise ümmetin âlimleri ve müçtehitleridir ki bu konuda mezheplerle başlayan kurumlaşma zamanımızda mükemmel bir duruma gelmiştir. Bu konuda tüm dünya Müslümanlarının günümüzde başvuru sırası şu şekildedir: müezzin, imam, müftü ve diyanet işleri başkanlığı.
     Bugün dünya üzerindeki Müslümanlar arasında fetva veren birçok evrensel kurum da oluşmuş durumdadır: dünya İslam konferansı fıkıh konseyi, Avrupa Müslümanları fetva konseyi, Mısırda, Suudi Arabistan ve Türkiye’de daha bir çok İslam ülkesinde “din işleri yüksek kurulları” oluşturulmuştur. Hatta artık fetva hatlarıyla Müslümanlar her sıkıntılarını fetvayı anında alarak halledebilmektedirler.
     Bu durumda ilk fetva mercii Allahtan c ikinci fetva mercii olan peygamberler a.s. iki şık arasında kaldıklarında fetva istemektedir, aşağıdaki ayette peygamberimize a.s. bu konuda talimat verildiğini görüyoruz: “(İnsanların kimi:) «Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir» diyecekler; yine: «Beş kişidir; altıncıları köpekleridir» diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) «Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir» derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme.” (Kehf/22)
     İki fetva arasında kalmak Müslümanların düşebileceği en büyük felakettir.
     Bu fetvalar eğer ameli konularda ise mesele yok fetva üç de olsa beş de olsa birini tercih eder diğerlerini de hoş görerek yoluna devam edersin. Zaten efendimiz de “bunun bir rahmet” olduğunu belirtmişlerdir. Ama itikadi ve iman konularında olursa ne yapacaksın?
     Tarih boyunca Müslümanlar arasında vukua gelen bütün kanlı olaylar, fitneler ve çatışmalar hep iman konularındaki tartışmalar sonucu meydana gelmiştir. 23 yıl canlı olarak esas sahiplerinden aldığımız İslamiyet’in esaslarının dalları hakkında dört halife ve daha sonraki yüz yıllarda hiç ihtilaf bitmemiş milyonlarca Müslümanın yine kendi kardeşlerince öldürülmelerine sebep olmuştur. Bu konuda 72 fırka hadis-i şerifi etrafında dolanıp durulmuştur. Bilindiği gibi bu 72 fırkanın da tamamı ameli ayrılıklar değil itikadi ayrılıklardan doğmadır.
     Son yüz yıldır Müslümanların halifesiz kalmalarının da etkisiyle tamamen başıboş hale gelen Müslümanlar tam manasıyla iki fetva hatta onlarca fetva arasında kalmışlardır. Hatta bu fetvaların da etkisiyle büyük fitnelere imza atılmış ve İslam’ın yüzyılımızda şaha kalkan imajına “İslamo-fobia” damgası vurularak yüce dinimiz, selam ve selamet dini, adının bile huzur kurtuluş anlamına gelen İlahi emanetimiz terörle ve anarşiyle anılmaya başlamıştır.
Son olarak başta Türkiye ve Mısır olmak üzere 100 milyonlarca Müslüman iki fetva arasında kalmışlar ve neye iman edeceklerini şaşırmışlardır.           Halifeliğin fiilen sona ermesinden sonra başlayan ferdi, ictimai, cemai ve tasavvufi çalışmalar büyük hamlelere vesile olmuş ve Müslümanlar iletişimin de dev katkılarıyla şaha kalkmıştır. Ancak her zaferden sonra olduğu gibi bu suri zaferden sonra da ganimet kavgası başlamış ve Müslümanlar kapışmak için birbirine girmişlerdir. Daha açıkçası başarının kime ait olduğu hususunda anlaşılamamış, herkes bu zafer bizim eserimiz deyince de fitne ateşleri yanmaya başlamıştır. Hâlbuki uğrunda çalıştığımız Allah rızası bu mudur? Allah kimin ne kadar zafere katkı sağladığını bilmemekte midir?
Zamanımızın en büyük âlimlerinden birisinin kitabında aynen şöyle yazıyor: “bu çalışmalarımızın sonucu bir zafer kaçınılmazdır Allah’ın bu konuda vaadi vardır, böyle bir zaferden sonra büyük fitnelerin olacağı muhakkaktır,              Allahtan dileğim bu günü bana göstermeden canımı almasıdır”
Şu anda tüm düşman çevreleri güldürecek kadar birbiriyle didişen bir Müslüman toplum haline geldir. Burada kusur hepimizindir. 
Tek çare son derece sözü geçen bir İslam halifesini tüm Müslümanların hemen seçmeleridir. Aksi halde Müslümanlar iki fetva arasında çok fitnelere şahit olacaklardır