Dünyanın en büyük organizasyonu olan Hac Organizasyonudur. Umre ile birlikte ele alındığında yılda ortalama 20 milyon Müslüman, Hicaz veya  Haremeyn de denilen Mekke ve Medine’yi ziyaret ediyor. Bu rakam gittikçe artmaktadır. Ancak, organizasyon hataları yüzünden her sene yüzlerce insan evine dönemiyor. Bu organizasyondan gelen trilyon dolarların nereye nasıl harcandığı bilinememektedir. Yine organizasyon bozukluğu nedeniyle her yıl milyarlarca ton et telef olmaktadır. Oysa Müslümanlar hem israfa karşı durmalıdır hem de israf edemeyecek kadar fakirdirler.
Bu dertleri listeleyerek sıralamaya devam edebiliriz. Ben sözü şuraya getirmek istiyorum; İslam konferansı ve benzer kuruluşlar tarafından idare edilecek bir “Hicaz İslam Cumhuriyeti ” acilen kurulmalıdır. Ben kesinlikle eminim ki bu cumhuriyetin geliriyle hem Müslümanlar kalkınır hem Filistin ve benzeri kanayan yaralar kapanır, hem de Hac turizminin geliri ihtiyacı olan bütün Müslümanlarca paylaşılmış olur.


“Hicaz İslam Cumhuriyeti ” İ.K.T öncülüğünde tüm Müslüman ülkelerin denetim ve gözetimine açık olmalıdır. Gerektiğinde bu devlet AB de olduğu gibi dönüşümlü olarak her yıl bir Müslüman ülke tarafından yönetilmelidir. 
Zaten bu kutsal topraklar sadece bir kabilenin, bir ülkenin ve bir hükümdarın egemenliği altında olacak diye bir kural da yoktur aksine kurallar buraların Salih Müslümanların ortak mekânı olduğu yolundadır.
“Hicaz İslam Cumhuriyeti” Sadece Haremeyn denilen Mekke ve Medine’yi kapsayacak, buraların geliri bir fonda toplanacak, hatta İslam ülkeleri arası zekât fonundan da buraya aktarımlar yapılacaktır. Bu maddi ve ayni gelirlerden açlık ve yoksulluk çeken dünyadaki tüm Müslümanlar yararlandırılacaktır.


Hicaz İslam Cumhuriyeti ‘nin fonunda biriken paralardan kabiliyeti olan ama imkânı olmayan Müslüman çocuklarına, bir ilim dini olan İslamiyet’in bütün bilgilerini, öğretmek için harcama yapılmalıdır.
Hicaz İslam Cumhuriyeti ‘nin gelirleri İslam’ın evrensel mesajının tüm insanlığa duyurulması için harcanmalıdır. Bu bağlamda yeni bir tebliğ hamlesine girişilmeli ve bu yüzyılın sonunda dünya nüfusunun en az yarısı gerçek imana Allah’ın izniyle kavuşturulmalıdır.
Bu hedefler için İslam’dan başka kaygısı olmayan fedailere ihtiyaç vardır; bu fedailer devlet de olabilir, fertler de olabilir, cemaat ve cemiyetler de olabilir. Bu fedailer eli silah yerine tesbih tutan kalbi haset yerine sevgiyle ışıldayan ve diğerkâmlık potasında erimiş Allah’ın sadık kullarıdır.
Zaman kısıtlı, vakit dar, ABD ve AB tüm dünyayı misyonerleriyle kaplamışken bizim basit heva ve heveslerle, iç çekişmelerle uğraşmamız en vahim bir hatadır. Gelecek mutlaka İslam’ın olmalıdır, Müslümanlar dünyada bir numara söz sahibi ve etkin olmak zorundadır, bu Allah’ın bizlere yüklediği bir sorumluluktur.


“Hicaz İslam Cumhuriyeti ” Müslümanlar arasındaki itikat meseleleri de çözümleme şansına sahiptir; bu kategoride Müslümanların %10 gibi bir kısmını oluşturan Şiiler ile Ehli-i Sünnet âlimleri ortak bir akıl ve ferasetle bir araya gelerek en azından gayr-i Müslimlere karşı birlik olmanın yollarını aramalıdırlar. 
Hicaz İslam Cumhuriyeti ’nin görevi elinde toplanacak büyük meblağları İslam’ı yaymak ve Allah’ın kelimesini yüceltmek için harcayarak bu ilahi mesajı tüm beşeriyete duyurmak olacaktır.
Bu mukaddes dâvayı şu anda Türkiye’de ve Dünya’da bulunan devletlerden ziyade cemaatler tüm dünya çapında yaymaya çalışmaktadırlar. Bunlardan bir kısmı İslami ilimlerin başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere tüm dallarını ilkin okullu civanlar olmak üzere Müslüman gençliğe öğretme görevini yüklenmiş durumdadır, diğer bir kısmı ise iman hakikatlerini gençlere aşılayarak sağlam bir imanla yetişen muhabbet fedailerini dünyanın tüm ülkelerine dağıtıp tebliği en iyi şekilde ifa etmektedirler.
Ancak bu hizmetlerin önüne zaman zaman engeller, dikenli teller çıkabilmektedir. Bunları yine yaşadığımız ahlaki değerlerden istifade ederek aşmamız gerekir. Aksi halde bize yapılanlara aynıyla mukabele etmek ve ya elimizdeki dünyalıkları kaybetmemek için elimizde bulunan basın vb. silahlarla bize yakışmayan bir mücadeleye girişmek bizi son derece zayıflatacaktır.
Hizmetlerin yani İslamı dünyaya yaymanın önündeki en büyük engellerden birisi ne yabancı ülkelerin tazyiki ve ne de yerel yönetimlerin sıkıştırmasıdır.
En büyük engel, benlik ve mal toplamaktır. Birincisi olan benlik:”Benim cemaatim yaptıysa tamam, diğerlerinin yaptığı önemli değil” Benzeri sapkın düşüncelerdir. İkincisi yani mal ve dünyalık yığmak ise tehlike anında bizi gayr-i ihtiyari olarak onları savunmaya iteceğinden ve onları korumayı İslam’ı korumakla eş tutmak gibi sapkın düşünceler sonucu mücadele şeklimizi Allah’ın istediği şeklin haricine çıkaracaktır.


        Büyük üstatlardan hâlen (01-06-2015 tarihi itibari ile) yaşayan bir zatın şu sözü çok önemlidir: “İslam’ı yaymak ve bütün dünyaya tanıtmak için delilere ihtiyaç vardır” Buradaki deliden maksat kaybedecek bir şeyi olmayıp gerektiğinde bir lokma bir hırkayla insanları hidayete çağırmak demektir. Çünkü altımızda arabaları, pahalı koltuklar çoğaldıkça ve “ehli ayal” sevgisi arttıkça rahatımızı bozmak istemeyeceğimiz kesindir.
Bu konuyu aydınlatacak bir bilgiyi de Hasan-ı Basrî Hazretlerinin vaazları esnasında tekrar ettiği şu sözlerinde bulabiliriz:
“Biz öyle insanları gördük ki (gördüğü sahabe ve büyük tabiini kastediyor), eğer siz onları görseydiniz, ‘bunlar mecnundu’ diyecektiniz. Şayet onlar sizi görseydi, ‘bunlar şeytandır’ diyeceklerdi.” (bkz. İhya, 3/217)
Dünyalık öyle bir tutkudur ki bizi İslami tebliğden alıkoyduğu gibi bir de basit dünyalıklarımızı korumak için üstelik bunun adına İslami hassasiyet diyerek gayr-i İslami yöntemlerle fitnelere ön ayak olmaya da sebep olmaktadır.
Şu anda Müslüman fertlerin de devletlerin de en büyük hastalıkları dünyevileşmektir. Bu bütün hizmetlerin önündeki en büyük dikenli teldir. 
Devletler bazında en bariz örnek Arabistan krallığıdır. İşte bu nedenle Dünya Müslümanları bir olarak Hicaz’ın statüsü değiştirilmeli ve “Hicaz İslam Cumhuriyeti ” kurulmalıdır.