Bergama’daki cenaze töreninde şehidin annesi Saniye Koç şöyle feryat etmişti giden oğlunun ardından:

“Gitme oğlum dedim ama beni dinlemedi, gitti.”

Cemil Koç polis memuru idi. 

İzmir’de görev yapıyordu.

Geçici görevle Şırnak’a gitmişti.

PKK’lı teröristler tarafından şehit edilmişti.

Hilal Kaplan’a göre şehit sayılmazdı.

Acaba annesini dinlemediği için mi?

Öyle ya çocuklar annesinin sözünü dinlemeliydi.

Gitmemeliydi.

Niye gitti ki?

Niye şehit oldu ki?

Zaten şehit de saymıyor bazıları…

Cemil Koç ölünce annesi de öldü.

“Yaktılar bizi… Oğlumu 14 gün önce uğurlamıştım. Şimdi cenazesini alacağım. Olan hep gariban çocuklarına oluyor. Onca polisin, askerin canını yaktılar.”

Bütün analar gibi feryat ediyor Saniye Hanım…

Dört gün dayanabildi ana yüreği bu acıya.

Dört gün sonra oğlunun yanına gitti.

Şehidi nasıl karşıladılarsa öyle karşılayacaklar Saniye Hanımı da…

Şerefle nümayan…

Ana yüreği yanmış kavrulmuş. 

Sen Hilal bacım bilir misin şehit anası ne hisseder?

Şehit çocuklar iyi evlatlardır. Sağlam yüreklidirler. Allah’a adanmıştırlar. Cennet-i âlâ’yı hak etmişlerdir. Anneleri onları çok severler. 

Bütün allamelerden daha fazla hak etmişlerdir cenneti.

O yüzden Akif’in dediği gibi doğrudan Efendiler Efendisinin aağuşuna tevdi edileceklerdir.

Bir anne bu kadar iyi bir makama sahip çocuğa sahip olduğu için sevinsin mi, üzülsün mü?

Böyle bir evladın mürüvvetini görmek, onunla birlikte yaşlanmak, sabah onunla kahvaltı edebilmek, akşam “iyi geceler” diyerek aynı yuvada bulunmanın huzurunu duymak, belki torunlarını kucağına almak bir anne için bundan daha büyük saadet olabilir mi?

Niçin bu en büyük zenginlik elinden alınsın ki?

Başka ne istedi ki bu kadın?

Fakat aynı zamanda elinden alınan oğlu şehittir ve anne kesinlikle bunu hisseder.

Öylesi bir gurur, öylesi bir iç huzurudur ki, tarifi imkânsızdır.

Ama bu iç huzurunu yaşatan oğlu bir daha ona “günaydın anneciğim, hayırlı sabahlar” diyemeyecektir. “Anam bir dileğin var mı” diye soramayacaktır.

Bu garibanların oğullarından başka ne servetleri vardı ki?

Bunu siz beleşten yaşayanlar anlayabilir misiniz?

Rahat yataklarınızda uyuyasınız diye öldü o vatan evlatları…

Şehit sayılmazlarmış…

Ülkeler fetheden nizam-ı âlemi tesis eden ecdadı gibi şehit.

Çanakkale’dekiler gibi..

Bedir’dekiler gibi…

Onlardan bir adım geri kalır yanları yoktur…

Hatta bu tereddütten ötürü bilakis daha fazla şehittirler.

Daha fazla o makamı hak etmişlerdir.

Görevinin başına giden, o büyük mesuliyeti duyan bütün kahraman askerlerimize ve polislerimize, bütün şehitlerimize hürmet, muhabbet ve sadakatle ihtiram gösteriyorum. 

İnsanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir. Y. Kemal

Lütfen sizler dünya nimetlerinden hakkınız olmayanın üstünde taleplerde bulunurken hiç olmazsa şehide saygıyı unutmayın.

Onlar sizden fatiha bekliyorlar sadece…

Gerçekte şehidin buna da ihtiyacı yok ya, belki okuyup sizler kurtulursunuz sevgili çok bilmiş bacılarım, sözde “İslami yaşamı” savunan echel televizyoncularım… 

Birisi şehidin ağzından annesine yazılanlar, diğeri annesinin şehit oğluna cevabı:

ŞEHİTLERE AĞLANMAZ*

Şehit analarına

O yanaklarından süzülen gözyaşların mı?

Gökte ay mı yarıldı, bu ağlayan kim

Bu hıçkırık senin değil 

Benim

Ana ağlama gayrı

Tenime dokunuyor gözyaşların

Ürperiyorum

Son uğurlayışın değil ki bu

Savaş yeni başlıyor daha

Değişen sadece

Sadece ardımdan okuduğun

Ayet’el-kürsî yerine şimdi Fâtiha

N’olur ana yetişir

Kapanma tabutumun üzerine bu kadar

Kapanma ana

Yıldızları göremiyorum

Meclis kapılarında tartaklanan şehit analarının evlatlarına

ŞEHİT ANASININ OĞLUNA CEVABI

Oğlum!

Şehit oğlum!

Kapanma tabutuma demişsin, doğru mu?

İster miydim geri kalasın;

Şehitler kervanının yıldızlar seyahatinden?..

İster miydim keyfini kaçırmak a oğlum?

Tabutun bir kuru tahta;

Bütün âsuman dönüyor etrafında.

Delinsin arzın dibi!..

Yırtılsın o tül perde!..

Melekler öpsün kapanan gözlerini!

Hangi toprak alsın seni?

Hangi kabre sığarsın ki?..

Ben bilmiyor muyum “ölüler”den değilsin;

Ağladığım, yaşadığını zannedenlerin nazarına.

Vefasızın boyu devrilsin!

Uğramasın mezarına!

Bu memleket, bu zindan diyenlere bezirgân

Akıp giden her an, sevdalısına düşman

Bu koyundan koyuna gezen şanlı memleket!

Issız ajun kaldı mı, ödlek öcün aldı mı?

Gittin oğul…

Bilmem mi şühedânın gittiği yeri?..

Ağladığım, yaşayanların garip nazarlarına,

Hissiz suratlarına,

Mezellet alışkanlıklarına.

Ardında yaman bir çelişki kaldı oğul!

Suçlu gibi baktılar sana,

Yaşarken de…

Vatanım! 

Ha ekmeğini yemişim, ha uğruna kurşun!

Böyle yazardı baban,

Böyle haykırdın sen.

Gittiniz karşılıksız aşklarınızla…

Ben, ya ben…

Şehit anası!

İt kadar itibarım yok,

Meclis kapılarında…