“Yoksa şu yaprakta Yavuz

Yoksa şu sayfada Oğuz

Biz de yoğuz, biz de yoğuz

Siz gelin imdadımıza

Elimizden siz tutunuz

Mevlana Yesevi Yunus

Sizlere üçler yediler

Bizlere kırklar dediler

Daha çoğuz daha çoğuz

Bir ateştir yanar tüter

Bu ordunun adı ister

Ümmet olsun, ister ulus”

Arif Nahit Asya, bütün ümmetçi tezleri, bütün ulusçu tezleri hükümsüz kılacak bir tezi bu güzel şiirinde özetliyor.

Bu ordunun adı ister ümmet olsun diyor, isterse ulus; ama adanmış bir ordu olsun. Davanın peşinden gitsin. Türk’ün o bin yıllık terkibinin, mayasının izini sürsün. 

Kimi ümmetçi olduğunu ileri süren tezlerin, grupların, siyasetlerin ne yazık ki kendi küçük çeteciklerinde boğulduğunu çok gördük. Gerçek ümmet anlayışına erişebilmek için kırk fırın ekmek yemesi icap edenlerin şimdiki IŞİD’çiler gibi kakara kukuri yüksekten atmaları yüzünden artık ümmet idrakine erişebilmek fersah fersah uzak İslam âlemi…

Kendi ulusal yapılarını yani ülkesel yapılarını bile yeniden icad etmekten aciz olarak ayaklarına kurşun sıkıp, milli varlıklarını berhava etme hevesindeler. Bu bari daha büyük bir birliğe kapı aralasa neyse…

Tam tersine yeni küçülmelere fırsat veriyorlar. Yeni bölünmelere…

El Cahiz’in onuncu asırda yaptığını yapacak bir kuşatıcı sese ve irfana ihtiyaç var. Sese, irfana ve elbette ki iradeye…

Onuncu asırda daha önce Emevî saltanatının İpek Yolunu ele geçirme amacıyla İslam’ı kendi şahsi hırslarına malzeme yapan zihniyetlerinden uzaklaşmasına vesile olan Abbasi dönemeci, bütün Turan ellerinin Şam’a, Bağdat’a, Hicaz’a doğru akmasına ve korkunç bir intikamın izini sürmesine mani oldu.

Neyse ki, büyük devrimci Eba Müslim Horasanî sayesinde hilafet Emevilerden Abbasilere geçti de, Emevi saltanatını yıkmaya başka Türk diyarları da hamledip Talas’ın intikamını alma çabasına girişmedi. Malum Emevi halifesi durduk yere Türkleri katletmişti. Üstelik de onların arasında henüz Müslüman olmuşlar da vardı. Handiyse Alp Er Tunga ile İran arasındaki o uzun süren savaşlar başlayacaktı.

Tam da o sıralarda El Cahiz adında bir râvi, Basra’dan çıkıp Cahiziye mezhebini kurduğu gibi, Nebatat ve Hayvanat üzerine de kitaplar yazdı. Ama en önemlisi Türklerin Faziletleri adındaki kitaptı. Bu kitap bütün Arap dünyasında Türklere yönelik sempatiyi geliştirdi. Türkler arasında da elbette Araplar hakkındaki kanaatlerini değiştiren bir rol oynadı.

O kadar hacimli bir kitap değil bu, bir risale…

Ama etkisi çok büyük oldu…

Türklerin faziletlerini o kadar güzel anlatır ki Arap dünyasına El Cahiz, böyle bir kavme karşı kin tutmak artık bir Müslüman için büyük günahlar arasındadır. Günahlar yahut saçmalıklar…

Bugün İslam âleminde meydana çıkan birçok melanetin sebebi aslında Türklerin adaletli yönetiminden uzaklaşmasında aramalıyız. Araplar, Türklerin yönetiminden uzaklaştıkça adaletin de siyasal alanı sürdürülebilir kılması mümkün olmadı.

Ulus devletten kaçma, onu ortadan kaldırma İslâmî bir metod sanıldı.

Ümmetin birliğini sağlayacak bir metodolojiden ve idare kabiliyetinden mahrum olan İslam âlemi ne yazık ki, ulus devletin yerine bir şey koyamadığı gibi kendi varlığını tehdit eden bir yeni terör dalgası ile karşılaştı. DAEŞ’in bütün İslam devletleri hatta medeniyeti için büyük bir tehdit olduğu ortaya çıkmadı mı?

İran hükümet sözcüsü “ulus devlet yapılarını korumalıyız” dedi bu tehdit karşısında…

Demek ki mesele o değilmiş…

Arif Nihat Asya yıllar evvelinden işte bir şiirle felsefemizi açıklamıştı.

“Bir ateştir yanar tüter

Bu ordunun adı ister

Ümmet olsun, ister ulus”

bütün ümmetçi tezler çöpe, bütün ulusçu tezler çöpe…

Meselenin arkasındaki gerçekliği yakalayabilmeliyiz.

Önemli olan Allah’a adanmış yanar tüter bir ordu olabilmektir.

Yavuz ile Oğuz’un; Mevlana ile Yesevi’nin, Yunus’un taşıdıkları değerlerin terkibini kurabilmek önemli..

Artık İslam âleminde yeniden medeniyet dirilişçiliğinin yeni ülkücü modelini kurabilmeliyiz.

Müslüman düşünürler başta olmak üzere bütün Müslümanlar, ezberleyegeldikleri ulus düşmanlıkları yerine gerçek ümmet bilincini yakalayabilecek ve ümmetin bütün unsurlarını bir araya getirebilecek; herhangi bir kavmi, topluluğu dışarıda bırakmayacak büyük birlik vizyonu kurabilmeli ve bunu geliştirebilmelidirler. 

İşte o zaman IŞİD’miş, DAEŞ’miş tüm geçerliliğini yitirir, bütün İslam modellerinin çaresizliği karşısında kendince böyle terör sapkınlığına kapılan gençlik bir medeniyet dirilişçiliğinin o adanmış ikliminde kendini yeniden var edecek, ispat edecek çareyi bulur.

Türkiye, sadece kendini değil, bütün İslam âlemini de içine düştüğü belalardan işte bu Arif Nihat Asya’nın tanımladığı terkip ile kurtarabilir.

Arif Nihat Asya’dan şiir okuyan Sayın Cumhurbaşkanımız, sadece camdan okumayıp ruhen de bu terkibin künhüne varırsa işte o zaman yeni ufuklar zihnimizi aydınlatır.