Türkiye belli ki Kürdistan’ı kurdurmamaya kararlı…

Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu, kara harekâtının gerekliliği konusunda tavrını net biçimde ortaya koydu.

Artık Irak’taki gibi de-facto bir İkinci İsrail anlamına gelebilecek bir Kürdistan’ın oluşumuna Türkiye’nin sıcak bakmayacağı, bu sefer kararlılıkla karşı koyacağı ayan beyan ortada.

Bu bakımdan küresel güçlerin, İngiliz – Yahudi medeniyetinin gizli kapaklı, dolambaçlı yollardan Türkiye’yi dize getirmesi ve yanı başında bir Kürdistan’ın oluşumuna ister istemez rıza göstermesini temin etmesini beklemek öyle kolay gözüken bir alternatif değil artık.

Ya bu güçler bu dolambaçlı usulleri terk edip Türkiye ile açık toplum olmanın gereğini yerine getirerek masaya oturacaklar, ya da bilek güreşine devam edecekler.

Türkiye’nin de eli boş değil elbette.

Yapabilecekleri hiç de sınırlı değil aslında…

Onları deşifre etme noktasında birçok yaptırım ortaya koyabilir.

Öte yandan PYD ile Batı’nın ilişkilerini de ortaya çıkarmak ve zaman zaman da DAEŞ konusundaki tutarsızlıklarını uluslararası platformlarda dillendirmek elimizi güçlendirir.

Öncelikle ABD ile Ortadoğu müdahalesinin muhasebesini yapabilmesine imkân veren bir stratejik işbirliği geliştirme yeni potansiyelleri planı hazırlanmalıdır.

ABD’de bölgeye atadıkları valinin yaptığı yanlışlar nedeniyle Sünni Arap temsilinin eksikliği konusundaki itirafların üzerine gidilmeli ve DAEŞ’i ortaya çıkaran sosyal psikolojik alt yapının rehabilitasyonu bakımından yeni işbirliği şartları hazırlanmalıdır. Irak’ta demokratik düzenin inşasında Sünni Arap temsilinin mutlaka sağlanması için gecikmiş yaptırımları Türkiye ısrarla takip etmelidir.

Suriye’de taşıma suyla değirmen dönmeyeceği bütün dünya kamuoyuna gösterilmelidir. Türkiye, PYD ile PKK arasında bir fark olmadığı yolundaki ısrarını batı kamuoyuna net bir şekilde açıklamalıdır. Peşmerge ile bu örgütler arasındaki münasebeti de kesmeli ve peşmergenin alt kademesindeki çarpık ilişkileri kontrol etmelidir.

Yeni hükümet daha önce çalıştığı valilerin tercih sebebini belli değiştirecektir. Bir an evvel yeni misyona ve vizyona uymayan valileri merkeze almaya başlamalı, yeni siyasayı takip edebilecek vizyon sahibi valiler atanmalıdır.

İran ile ilişkiler gözden geçirilmeli, İslam medeniyetini ortadan kaldırabilecek selefi akımların önünü alma ve terör örgütleri himayesinde bir hilafet devleti iddiasındaki akımları ortaya çıkaran nedenleri bertaraf edebilme konusunda işbirliği geliştirilmelidir. Öte yandan şia yayılmasının küresel siyasetler paralelindeki nifaklarını açığa çıkarmak için entelektüel ve siyasi programlar geliştirilmelidir. 

ABD ile Rusya’nın Suriye politikasındaki gizli portföylerini okuyup çözümlediğimizi iki tarafa da göstermeliyiz. Bunun için Rusya ve ABD ile hem ikili ilişkiler bakımından paralel organizasyonlar hazırlamalıyız, hem de NATO’yu devreye sokup ABD’nin gizli programlarıyla NATO unsurları arasındaki çelişkiyi deşifre etmeliyiz.

İstihbaratımızı geliştirmek için tedbirler almalıyız. Ne yazık ki son yıllarda istihbarat zaafımızın olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır. Bir an evvel Arapça bilen unsurların milli politikalar nezdinde donanması için yeni eğitim programları geliştirilmelidir. Bu uygulamalı eğitim programları ile siyasetteki kafa karışıklığının da ortadan kaldırılması Türk siyasası için ve istikrarlı ve uzun vadeli dış politika için elzemdir. Türkiye çelişkilerin karşılıklı birbirini götüren kâr – zarar tablosu ile yönetilemez. Hedef birliği, BOP çerçevesinde artık pivot ülke olmaktan hedef ülke haline getirilebilecek bir Türkiye için olmazsa olmaz gerek ve yeter şartlardandır. 

Ortadoğu Su Birliği için adımlar atılmalıdır. Ortadoğu Gümrük Birliği için çalışmalar başlatılmalıdır. Karadeniz İşbirliği yanında özellikle Azerbaycan ile Türkiye’nin parlamentolarında daha yakın işbirliği geliştirilmelidir. İki devlet bir millet sloganından tek devlete gidilecek adımlar atılmalıdır. Türkiye ile Azerbaycan’ın birleşmesi Doğu ile Batı Almanya’nın birleşmesinden daha kolaydır. 

AB ile müzakereler hele hele Avrupa önünde bu göçmen sorunu büyük bir koz olarak elimizde dururken mutlaka ertelenmeden ve hız kesmeden sürdürülmelidir. Uyum politikalarıyla üyelik sürecinin boş bir çaba olduğu ortadadır. Göçmen meselesi üç kuruşa elden çıkarılmamalıdır. Küçük rüşvetlerle kozumuzu harcamamalıyız. Birlikte sorunun çözümü için üyeliğimizin şart olduğunu artık bütün Avrupa öğrenmelidir. 

BM acilen toplantıya çağrılmalıdır. İslam’ın terör ile birlikte anılmasını önleyecek tedbirler konusunda bütün İslam ülkelerinin desteğinin sağlanması, açık toplum olmakla mümkündür. İslam ülkeleri BM ile birlikte açık toplum gerekliliğini garanti edince terörü kullanan ve İslam’ı hedef seçen ikiyüzlü batı stratejileri deşifre edilmiş olacaktır. Ardından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin yeniden yazılması için bir dizi çalıştaylar yapılmalı, Türkiye buna öncülük etmelidir. Sonunda insanın seyahat özgürlüğünün önündeki bütün engellerin kaldırıldığı bu beyannamede yer almalıdır. 

Bu on maddenin hayata geçirilmesi için Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey sadece kararlılık ve adanmışlıktır.

Eksiğimiz budur.

Tereddüt ve bölünme psikozları zararlıdır ve hakikaten gerçekleşmeleri için fırsat yaratır.

Bunları bir an evvel terk etmek milli bir görevdir.

Türkiye Fatih’in İstanbul’u fethettiğinden daha büyük bir ülkedir.

Eksik olan kararlılık ve adanmışlıktır.

Sonrası risk yönetimi, ortak akıl, yeni ve sürekli yenilenebilen stratejiler üretebilmek ve teknolojik yenileyebilmek (inovasyon) gibi meselelerdir. 

Dahası var da yerim dar…