Köprüler çok önemlidir. Bir zamanlar dünya dümdüz imiş. Allah da kolaylık olsun diye melekler göndermiş. O melekler yarıkları birbirine bağlamış. İnsan da böylece köprü yapmayı öğrenmiş. Nobel sahibi İvo Andriç Drina Köprüsü adlı eserinde bunu ne güzel anlatır. Malum Drina Köprüsü Sokullu Mehmet Paşa’nın yaptırdığı Drina Köprüsü gözünden Balkanlar’dan çekilen Osmanlı’nın hikâyesini bizlere her bir olayın izlerini sürerek anlatır. 

Tabii ki Drina Köprüsü’nün yanına yerleşik kasabadan birinin ağzıyla:

Rahmetli babam dünyada ilk köprünün nasıl kurulduğunu Şeyh Dede’den dinlemiş, bana çocukken anlatmıştı: Kadiri mutlak, dünyayı yarattığı zaman, dünyanın yüzü nakışlı güzel bir tabak gibi dümdüz ve parlakmış. Şeytan, Allah’ın Âdemoğlu’na bu bağışını kıskanmış ve henüz yeryüzü sertleşmemiş ve bir hamur gibi yumuşakken Allah’ın topraklarını uzun tırnaklarıyla kabil olduğu kadar derin tırmalamaya başlamış… Hikâye rivayet eder ki, insanlarla ülkeleri birbirinden ayıran uçurumlar, ırmaklar böylece meydana gelmiş ve Allah’ın Âdemoğlu’na gıdasını sağlayacak bir bahçe gibi hediye ettiği dünyada onların bir yerden başka bir yere gitmelerini imkânsız bir hale sokmuş. Allah bu melunun yaptığı işleri görünce, gazaba gelmiş ama şeytanın bozduğu bu işi baştan yapamayacağından insanlara yardım etmeleri ve her şeyi kolaylaştırmaları için meleklerini yollamış. Melekler zavallı insanların bu derinlikleri ve uçurumları aşamadıklarını, işlerini göremediklerini, bir kıyıdan öbür kıyıya seslenerek boşuna vakit kaybettiklerini görünce bu yerlerin üstüne kanatlarını germişler. İnsanlar da bir yandan öbür yana kolayca geçebilmişler. Âdemoğlu da köprünün nasıl yapıldığını işte bu meleklerden öğrenmiş. Onun için köprü yaptırsam çeşme yaptırmaktan sonra en büyük sevaptır. Her köprünün ne biçim olursa olsun, ister bir selin üstüne uzatılan bir ağaç kütüğü, ister Mehmet Paşa’nın güzel eseri gibi olsun başında daima bir melek bekler ve Cenab-ı Hak ona ne kadar ömür verdiyse o kadar dayanır.” (İvo Andriç, Drina Köprüsü, çev. Hasan Âli Ediz, Nuriye Müstakimoğlu, İletişim yayınları, İstanbul 2013, s. 227)

Köprü olmak batıyla doğu arasına işte bu bakımdan bizim tarihimizde hep önemli olmuştur.

Köprü olabilmek yeteneği ve yetisi her kavme nasip olmaz. Medeniyet kuran iradeye yani ülkücülüğe sahip olanlar arasından çıkar böyle köprü yapıcılıklar…

Boğaz’a üç köprü döşeyen Türkiye aklı inşallah doğu ile batı arasındaki kurduğu köprüleri kuzey ile güney arasında da kurar da bir medeniyet dirilişçiliği ile birlikte dünyaya yeni bir barış sistemi öğütler. Öğütler ve kurar…

Yeni bir pax-Turcica olacaktır bu…

Fakat bunun için korku ve vehimlerden kurtulmak ve en az bin yıllık birikiminin çağdaş izdüşümünü icad etmek zarureti var.