Yenisey kıyısında oturduğumu ne bilirsin

Sen manifestoyu okurken ben su taşıdım

Boğazında lokmalar düğümlendi mi

Münzevi bir çığlık dolaştı mı ensende

Aklına düştü mü hiç bir gün geleceğim

Hüve’l-hayyu’l-kayyum

Ben o muyum

Yanlış hesaplar ve yanlış duraklar

En yakınlar, sanki en uzaktadır

Kimin düşünü yazacağımı kırallara sor

Bilmezlerse yıkılsın saltanatları

Küçümsemem Danyal’ı bekleyen kıralı

Rüyadan kim çekip çıkarır hayy’u, huyy’u

Südeçce O’na demem ya hû

Etrafında güzel bir boşluk vardı

Ve sen hoş bir gayretle haykıran vaizdin

Tabiat mı sende, sen mi rüyasın

Aynı suda parmağını Cratylus’un

“Dem bu dem”dir senil için

Senin için çaldı Promete ateşi

Troya’yı yakanlar, ya onlar

Beklesinler o halde çağların fatihini

İntikamım ftihtir, hem de gönüllerinin

Roma eski Roma değil artık bekleme

Kozasını örerken ipek böceklerim

Beç’te unutulan Fatıma’nın zülfünden

Kuracaklar yeni çağın kristalini

ÖMÜR

Rüyâ gibi bir ömrü fâşetmekten yoruldum

Hep bir başka hayâtı gözetmekten yoruldum

Heybetli doruklarda seken ceylan gibiydim

Hiç yormadı dağlar beni düzdeyken yoruldum

Kuşlar gibi uçtum da bir  çaydan geçemedim

Hazrolda yorulmadım rahattayken yoruldum

Zindanlara düştüm de hiç şikâyet etmedim

Devletlüye pazarlıkta temennâdan yoruldum

İkbâl ile istikbâle dâir perîşânım

Hüsran yine ensemde düşünmekten yoruldum

Dâvâ adamından ne dolaplar döndüğünü

Gördüm de o dâvâda sadâdakatten yoruldum

Lütfî  seni bilmez uğruna yandığın dostlar

Sen neyl eyanarsın sual etmekten yoruldum

ŞAİRİN RESMİ

Karşıda duvarda bir tabak asılıdır

Erzincan işinden

Üstünde resim vardır kadın-erkek

Eski düğünlerden

Masa ortadadır, gıcırdar durur

Üzeri muşamba örtülüdür

Elma  kabukları, portakal kabukları

İzmarit kokusu yayılı odada

Kırık mermer tablalar izmarit doludur

Bir vazo sallanır kurumuş çiçekleriyle

F klavyeli bir eski daktilo makinası

Ve mentollü mendiller

Anında resmetsem gördüklerimi

Soyut resim diyecekler

Yer beton, ayaklarım üşüyor

Gün boyu ses vermeyen her şey

Gece orkestra kuruyor

Bir kız türkü söylerken öksürüyor

24 saati üçe bölen okul kitaplarına inanmıştım

Poetikanıza da inanmıyorum ey şairler

Tam karşı duvarda leke

Sigara dumanına boğulmuş şair

Picasso ancak böyle çizerdi

Bir şairi dört-bir cephesinden

Sonra ışık oyunları duvardaki tabloyu

Salvador’un resimlerine benzettiler

Kafa-göz-gövde-bacak-kol-çene-parmak-el-ayak

İlikleri emilen kemik

Tablolar asılıp asılıp indiriliyor

Bir ressam şiir yazıyor

Bir şair resim yapıyor

Bir tabak sallanıyor duvarda

Erzincan içinden