Ban ki-Moon her daim gülümser yüzüyle ne yer ne içer, hayatının bir gayesi var mıdır; dünyanın meselelerine ilgisi kaç kırattır? BM Genel Sekreteri oturduğu koltuğun hakkını verebiliyor mu? Birleşmiş milletler Genel Sekreteri ne işe yarar? Genel sekreter arada bir ettiği laflar, sağa sola yaptığı ziyaretler nedeniyle kaç dolar fazla mesai alıyor acaba?

Böyle adamlara niye maaş verirler?

Böyle adamları uluslararası kuruluşlara niye seçerler?

Daha açık ifade edelim:

Birleşmiş Milletler’in kendisi bile niye vardır?

ABD’nin kucağında sevimli bir ayıcıktır bu teşkilat aslında.

HİÇBİR İŞE YARAMAYAN BİR TEŞKİLAT 

BM hiçbir işe yaramaz, hiçbir yaptırımı da yoktur.

Birleşmiş Milletler’e bağlı bir sürü de teşkilat var. Dünya Sağlık Örgütü’nden, Gıda Örgütü’ne kadar bir sürü teşkilat.

Unesco’su da cabası…

Entel dantel asalaklar bu teşkilattan geçinir, çocuksu işler yaparlar…

Son Suriye felaketi ile Birleşmiş Milletler teşkilatı tamamen iflas etti.

Hiçbir değeri yok artık.

GÖÇ MESELESİNDE DEFALARCA UYARDIM

Zaten ben öteden beri yazıyorum.

Ne yazık ki sayın yetkililer beni okumuyor, okusa da anlamıyor.

Senelerden beridir söylüyorum bu göç olayı başımızı ağrıtacak diye…

Bu mesele Ensar ile Muhacir tefrikası ile geçiştirilecek bir mesele değildir diye…

Evet, Ensar olmalıyız. Biz kardeşiz. Evet, muhacirlere kapılarımızı sonuna kadar açmalıyız.

“Ama bu davranışımız uluslararası camiaya ve özellikle de terörü kullanan süper güçlere ve global statükoya bazı senaryolarını hayata geçirmelerinde teşvik edici olmamalıdır” diye çok yazdık.

Ne yazık ki dinletemedik. Şimdi bütün medya benim sözüme geldi.

Suriye politikasında ABD ile Rusya geçen yıl anlaştı. ABD’nin bölgeden füzelerini çekmesinden ve Putin ile Obama görüşmesinden belliydi.

Bizi de AB kucağında üç milyara ‘kapı bekçisi’ yapmaya çalışıyorlar.

“Türkiye Uluslararası göçmen kampı olamaz, olmamalı!” diye çok uyardık.

“Kilis’teki kampı Edirne’ye kurun” diye çok dil döktük.

Kilis Türkiye’nin bir ili değil mi?

Edirne de öyle…

Ne fark eder o zaman?

Kampı taşımak çok mu zordu?

“TOKİ marifetiyle yeni kampı Edirne’ye kuruyoruz” dediğimiz gün bütün vekâlet savaşlarının boyutu değişecek diye yazdık. Dinletemedik.

Şimdi üç milyona dayandı mülteci akını…

Ayrıca Suriye’nin demografik yapısını tamamen değiştirmeye ve Halep’i, kadim Türk şehrini yok etmeye kararlı oldukları anlaşıldı.

Yeni bir göç dalgası karşısında Türkiye reel politik manevra yaptı.

Ve Avrupa eninde sonunda ucunun kendisine dayanacağını anladı.

Yüz bin mülteciyi bile misafir edemedi Batı vicdanı…

Hatta mültecileri aç bırakma, mücevheratına el koyma, botlarını batırma, geri gönderme gibi, daha ne kadar insanlık suçu ve insan hakları ihlali varsa yapmaya giriştiler.

Sınırlarda mülteci dövdüler hatta öldürdüler.

UTANMAZ ADAM: BAN Kİ-MOON

Şimdi utanmadan BM Genel Sekreteri Türkiye’ye çağrıda bulunuyor:

“Sınırları aç!” diye…

Vay utanmazlar vay…

Sen BM olarak üzerine düşeni ne zaman yaptın?

Sen tarafları bile ‘daha fazla kan dökülmesin’ diye acil oturumlara bile davet edemiyorsun.

Sen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni bile uygulayamıyorsun.

Eskimiş Beyannameyi bile…

Fransız lakırdısı beyannameyi bile…

Şimdi açıktır ki, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yeniden yazıma ihtiyaç duyuyor.

O eskimiş beyanname çöplüğe atılmalı…

Burjuva kokusu taşıyordu zaten…

Şimdi acil bir BM toplantısı tertip edilmelidir.

Türkiye’ye çağrı yapan Ban ki- Moon kınanmalıdır.

Hemen istifaya zorlanmalıdır.

Yeni bir İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yazılmalıdır.

İnsanın seyahatinin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.

Avrupa insandan diğer dünya hayvandan ibaret değildir.

Bütün gen kaynakları taşınıyor da bir bir Avrupa’ya… İnsan niye seyahat edemeyecekmiş Avrupa’ya…

Böyle saçmalık olur mu?

Anadolu’nun handiyse bütün gen kaynaklarını çaldılar götürdüler. Otlarımızı, çiçeklerimizi, tıbbi ve aromatik bitkilerimiz, yaban hayatımızı, hatta yılanlarımızı bile…

Küreselleşme gereği bilgi ve para serbest dolaşacakmış…

Dolaşsın…

Bütün bunlar kim için? Kim için olmalı?

Elbette insan için…

İnsan niçin serbest dolaşamayacakmış?

Utanmadan bir de bizim gibi az gelişmiş daha doğrusu geri bıraktırılmış ülkelerin sözde basını utanmadan bu uluslararası camia yaygarasına eşlik ediyorlar. Kaçak göçmen lafı tutturmuşlar gidiyor.

Bu tavır insan ticareti yapanların ekmeğine yağ çalıyor.

Fiyatlar artıyor.

İnsanlar ölüyor. Daha çok insan ölüyor. Ve terör fırsat buluyor daha fazla…

Bir de vekâlet savaşları ile bölgede menfaati olan kim varsa devreye giriyor…

Utanın! 

Bu koroya katılıp kaçak göçmen lafı edenler, ya haindir ya da mankurt…

Yani ‘aykü’sü çok aşağı seviyelerde aptaldır aynı zamanda…

‘Kaçak göçmen’ diye bir kavram olamaz.

İnsan dilediği yere, dilediği araçla seyahat edebilir. İnsanlık değeri varsa azıcık uluslararası toplumda, bu insanların güvenli seyahatini sağlar…

İşte o zaman savaş durur, dünyaya barış gelir.

Şimdi Halep’te bir katliam planlanıyor.

NATO nerede?

“Ankara neyse Halep odur!” diyoruz.

Yalandan mı diyoruz?

NATO zorlanmalıdır. Halep uçuşa kapalı bölge ilan edilmelidir. NATO uçakları Halep’in güvenliğini sağlamalıdır. Uçakları ve diğer askeri güçleri… BM askerleri Suriye’ye yerleşmelidir.  Aksi takdirde NATO’dan ayrılmak gerekir.

Sen üzerine düşeni yapamıyorsun, bir de ağzında terörün işini kolaylaştıracak laflar geveliyorsun. 

YENİ BİR STRATEJİ VE YENİ TAKTİKLER GEREK

Hemen bir dünya kurulur ve Türkiye de o dünyada yerini alır.

Ne var Rusya veya Suriye ile yeniden anlaşmanın yolları bile bulunabilir.

Zira ABD bizimle dalga geçiyor.

‘Aykü’müzü biliyor mu yoksa?

Utanmadan bir de diyor ki YPG ile PKK aynı değil. Ulan adamlar biz aynıyız diyor. Baharda Türkiye’de çatışan arkadaşlarımıza yardıma geleceğiz diyorlar. 

PYD yahut YPG ile PKK’nın aynı olmadığını ileri sürmek apaçık aklımızla dalga geçmektir.

Bu vesileyle de ayyuka çıkmıştır ki, ABD ile Rusya anlaşmış Türkiye’yi pivot ülke olmaktan hedef ülke olma haline getirmişlerdir.

İkinci İsrail projesi hayata geçirilmektedir.

Türkiye ve bütün İslam alemini derinden sarsacak ve en az bir elli yıl toparlanmasına fırsat vermeyecek bir de-stabilizasyon uygulanmaya konulmaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın ABD ile restleşmesi karşısında şeytanla aynı yatağa girmeye hevesli kafayı yemiş ve namusunu beş paralık etmek isteyen ahmaklar olabilir.

ABD o ahmaklara aldanıp da Türkiye ile hesaplaşmaya kalkmasın.

Türkiye hiçbir zaman batmaz.

Ama ABD, bölgeden bir daha gelmemek üzere defolur gider.