Yunus'u doğru anlıyor muyuz?

Lütfü Şehsuvaroğlu

01-01-1970 03:00

“Çile ikisinin de vazgeçilmez şartıdır.”

Yani eriştirici alperen ile şairin…

Böyle yazıyor Sezai Karakoç Yunus Emre kitabında.

Yunus Hacı Bektaş kapısındadır ve eriştirici ile aynı kaderi paylaşmaktadır. Şair olarak topluma çevirmiş perspektifini… Sanatı ve toplumu perspektifine alıyor.

“İkisi de şiddetli duyuşlara götürür. Sanatla din, yüksek planda uyuşuyor. Tolstoy’dan da bir adım ötesidir bu. Tolstoy, Kierkegaard’ın estetik plan dediği sanattan din planına sıçramış ve o planda estetiği, sanatı red ve inkâr etmiştir. Yunus’sa estetik planını bir haz planı olmaktan çıkarmış, o planı çekip din planına uzatmış ve yerleştirmişti. Bu yüzden yaşlılığında da hem sanat, hem eriş yolunun yemişlerini topladığını görmüştü. ona çift sofra inmişti gökten: Din ve Sanat. Düz yoldan gittikleri halde arkadaşları, o hem düz hem dolambaçlı yoldan gitmişti. 

Böyle bir yazar sanat biçimlerinin sultasından kendisini kurtarmış, sanat ocağına kurumaz tükenmez bir kaynak bulmuş olur. sanat bir yüksek fırınsa fikir o ocağı besleyen maden damarlarıdır. ocağa ham madde vermezseniz ve buna rağmen ateşlemeye devam ederseniz fırın içindeki son kırıntı ve kalıntıları da yaktıktan sonra kendini içten yemeye başlar. tersine gerçek bir fikre angaje olmuş yazar, hem sanatın hem fikrin yemişlerini toplar. 

Nitekim Yunus’un ömrünün son zamanlarında, gerek şiirinin, gerek fikrî ve ülkücü çalışmasının halk tarafından anlaşıldığını gördüğü, bu çift başarı sevincini tattığı, kemal yolunun tamamlanıp anayurda ölüm ötesine huzur içinde geçiş günlerinde, önüne çift maide(gök sofrası) halinde bu ilahi nimetlerin saçıldığını idrak ettiği ortaya çıkıyor.” (Sezai Karakoç, Yunus Emre, Diriliş Yayınları İstanbul 1977)

Molla Kasım’dır bir anlamda bu doygunluğun idrakindeki yeryüzü temsilcisi…

Şükür etmek gerektir Molla Kasım’lara…

Malum Molla Kasım sigaya çeker Yunus’u…

“Seni sigaya çeken

Bir Molla Kasım gelir”

İlk bin şiirini yakar Yunus’un Molla Kasım.

Sonra ikinci bini de…

2001’inci şiirde kerametli şeyler bulur Kasım…

Derler ki, bize kalan bu 2001’inci şiirden sonrakiler…

Sezai Karakoç’un Yunus Emre kitabında ülkücülük bahsi çok ilginç.

Benim de baştan beri ülkücülükten anladığım bu…

Yunus’un ülkücü çalışmaları dediği gök sofrasına mehaz teşkil eden hasbî medeniyet kurgusu…

Ama mayanın izini sürmekten ve o tarifsiz adanmışlıktan başka bir gaile olmayacak başlangıçta…

Sanat, din ve fikir…

Fikir yoksa sanatın labirentlerinde dolaşmak da neyin nesi?

Fakat sanatın yaratıcı mayasına ruh kökü kadar yakın bir estetik duyuş icap ediyor.

İşte Yunus’un ülkücü çalışması fikrî ve sanatsal çalışmasına maya oluşturuyor.

Bin yıllık mayamızın dönüştürücü mahiyeti işte bu yüzden en farklı olanları bile bir potada eritebiliyor, yekpare bir kimliğe eriştiriyor.

Şeyhinin eriştiricilği ile Yunus’un hasbi sanat ve hasbi din ve hasbi fikri o eriştiriciliğin yeryüzü cennetini inşa ediyor. 

Yani huzur ikliminin, yani faziletin, kanaatkârlığın, fedakârlığın, samimiyetin, mesuliyetin, merhametin, sadakatin, hürmetin, hikmetin ve aşkın fikri…

Onun saf duru dilinden yanlış değerlendirmelere gidenler var.

Yunus’un hece vezniyle yazdığını düşündüğümüz bir çok şiirinin aruz veznine de denk düştüğünü bilen kaç kişi var?

Bir Mesnevi tarzında eser olan Risaletün Nüshiye’yi yazan da Yunus’tur.

Yunus’un koskoca bir Divan’ı var.

Mevlana ile de arasında çekişme ve/yahut zıtlıklar olduğu da bir vehimdir.

Mevlana ajan mıydı?

Yunus, Mevlana’ya saygılıdır ve onun büyük yerini son derece idrak etmiştir.

“Mevlana Hüdavendigar bize nazar kılalı

Onun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır” diyen de Yunus’tur. 

Sezai Karakoç, Mevlana aleyhine günümüzde daha çok şirazesinden çıkan söylemleri zamanında keşfetmiş olmalı ki; Yunus Emre adlı eserinde Mevlana ile Yunus’un derin maya kardeşliğini işaret ediyor. Mevlana’nın Fih-i Mafih eserinden alıntılayarak onun Moğol ajanı suçlamasına lüzumsuz yere muhatap olduğunu belirtiyor. Moğol istilasının başlangıcında Hakka büyük yakarışı ile hükümdarın önüne çıkana galabe çaldığını, ama sonunda masum Anadolu halkının zayıflığına acıyan Yaratıcının onları kahredeceğini yazıyor Mevlana eserinde.

Mevlana ile Yunus’un, her ikisiyle Hacı Bektaş’ın derin fikri akrabalığı, maya kardeşliği vardır. Bunu idrak edemeyenler her üçünde de kendi yanlış çıkışlarına malzeme aramaktadırlar.

Üçünü karşı karşıya getirmenin bu topluma da, bu toprağa da bir faydası yoktur.

Yoktur zira ancak kendilerini yakarlar. Yoktur zira ne bu toplum ne de bu toprak toprağının ideolojisine yani fikriyatına uymayan hiçbir sanatı kabul etmez, benimsemez.   

“Devlet ve toplum yapısı zayıfladıkça, toplumda menfilik, gayri memnunluk arttıkça gelişmesi ve Anadoludaki eski dini artıkların ve toplum motiflerinin kılık değiştirerek veya yeni sembollerin postuna bürünerek onları paravana yaparak yaşamaya çalışması ve buna da ek olarak bu üstün kişilerin yaydıkları aşk yolunun yer yer anlaşılamaması, bu yıkıcı hareketin halkça çok sevilen bir kişiye bağlanması gibi birçok faktörün bir araya toplanmasından çıkıyor olsa gerektir.”

Gerek Mevlana’nın Mevleviliğin ötesinde anlaşılması, gerekse Hacı Bektaş Bektaşiliğin ötesinde anlaşılması bugün de kaç asırda olduğu gibi millî bir meseledir.

“Ben gelmedim davi için

Benim işim sevi için

Gönüller dost evi için

Gönüller yapmaya geldim”

Bugün bu üç eriştiricinin ve tabii ki şairin fikriyatından dersler çıkarmalı…

Mesela liderler, kendilerini sigaya çekecek Molla Kasım’lara gerçek anlamda ihtiyaç duysalar ne güzel olur…

Türkiye “Sahibinin sesi köpek marka plakların kâzip şöhretlerinden” kurtulur.

DİĞER YAZILARI Kubbeyi Yerine Koymak ya da Kubbeyi Yere Koymamak 01-01-1970 03:00 ŞEHİT VE ANNESİ 01-01-1970 03:00 Hayat ile Eser 01-01-1970 03:00 HER 12 MART GELENDE İKİ PARÇA OLURUZ 01-01-1970 03:00 MESLEĞİ OLMAYAN ADAMIN AHLAKI OLUR MU? 01-01-1970 03:00 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN MİADI DOLDU 01-01-1970 03:00 KİTAP OKUMAK VE FİKİR İNŞA ETMEK ÜZERİNE 01-01-1970 03:00 HERKESİN BİR MUAVİYESİ VAR DURUR İÇERİSİNDE 01-01-1970 03:00 Yavaş Şehirler 01-01-1970 03:00 Kitap Düşmanları Kütüphane Katliamcıları 01-01-1970 03:00 Alevden Ata Binen Şair: Şükrü Karaca 01-01-1970 03:00 170 YIL 01-01-1970 03:00 Sarıkamış’ta 90 Bin Şehit Verdiğimiz Doğru mu? 01-01-1970 03:00 SARIKAMIŞ 01-01-1970 03:00 GELECEK KURGUSU YAPABİLİYOR MUYUZ? 01-01-1970 03:00 ÇOBAN VE BUZ ÜSTÜNDE KAYMAK 01-01-1970 03:00 MEKTUP ÜSTÜNE 01-01-1970 03:00 Toprağın İdeolojisi ve Anadolu Mayasının Burçları 01-01-1970 03:00 KARE’NİN İÇİNDE NE VAR? 01-01-1970 03:00 ÖMÜR-KIZILELMA 01-01-1970 03:00 ULUSLARARASI POLİTİKADA KAÇ SENARYO YAZABİLİRSİN 01-01-1970 03:00 Şehir Ölürken Kente Serenat Düzmek 01-01-1970 03:00 TOHUMUN ÖNEMİ 01-01-1970 03:00 KÖPRÜ OLABİLMEK/KÖPRÜ YAPABİLMEK 01-01-1970 03:00 ALLAH’A ADANMADIKTAN SONRA 01-01-1970 03:00 DERSİMİZ SOSYOLOJİ 01-01-1970 03:00 KARİZMATİK LİDER 01-01-1970 03:00 ŞEHİRCİLİK ÇALIŞTAYI BAŞLIKLARI 01-01-1970 03:00 KARARLILIK VE ADANMIŞLIK 01-01-1970 03:00 YAĞMUR VE SONBAHAR 01-01-1970 03:00 TESTİS YA DA TESTİ PEŞİNDE KIVRILAN S’LER 01-01-1970 03:00 TERÖR İTTİFAKININ ARKASINDAKİ GÜÇLE HESAPLAŞABİLMEK 01-01-1970 03:00 Yeniden Başlamak 01-01-1970 03:00