SARIKAMIŞ

Lütfü Şehsuvaroğlu

01-01-1970 03:00

Çocukluğumun, gençlik yıllarımın geçtiği Etimesgut’ta Cumartesi günü Sarıkamış’ı anlatacağım ya, Sarıkamış üzerine yeni neler anlatabilirim diye dinleyicilere saygımdan oturup tekrar tekrar Sarıkamış’ı anlatan kitapları, araştırma ve belgeleri taradım.

Sonra canım sıkıldı, dışarıda tipi var; ben de Sarıkamış şehitlerine ağladım, ağladım ve dışarıya çıkıp tipide yürüdüm hasta hasta…

Eve döndüğümde artık Sarıkamış türkümü bestelemiştim.

Beste ile güfte birlikte doğar bende… Handiyse bütün şiirlerim bu yüzden bestelidir. Fakat zaman geçtikçe eğer kaydetmemişsem unuturum gider ezgiyi… Geriye yazdıysam bir köşeye şiir kalır.

Sarıkamış türküsü de donmakta olan bir adamın ağzından çıkmış gibi oldu…

Mataramda sular donmuş dediğinde sesi titreyerek donuyor artık Mehmetçiğin nesi var nesi yoksa…

Sarıkamış Sarıkamış

Bir derdi var; ağlar yaz, kış

Sarıkamış Sarıkamış

Gidenler uçmaya varmış

Mehmetçiğin matarası

Öyle donmuş, öyle kalmış

Sarıkamış Sarıkamış

Sarıkamış tepeleri

Eser durmaz tipileri

Yüz bin asker yola düşmüş

Can bekliyor birileri

Sarıkamış Sarıkamış

Bir derdi var ağlar yaz kış

Mataramda sular donmuş

Sarıkamış Sarıkamış

Bazen insan sadece muhatabının adını telaffuz ederek de en büyük kinayelerden, dertlenmelerden, lanet okumalardan birini yapar.

Sarıkamış öyle bir şey…

Hafız Hakkı Paşa’nın günlüğünü okuyorum. 

O ara hasta olmuş.

O ara günlük yazmayı bırakmış.

Yazmış da sonradan yok mu etmiş; bilemiyoruz.

Enver Paşa zevcesi Naciye Sultan’a yazmış, tıpkı Viyana’da bizi bozguna uğratan Sobiyevski gibi… Göze girmeye çalışan general koca Türk Ordusu’nu tarumar edince Avusturya Kralı Leopold’dan taltif göreceğini sanmıştı, ama kral muzaffer edalı generalin yüzüne bile bakmadı.

Enver Paşa gerçekten büyük kumandan, sınırsız ufukları olan bir idealist. Perspektifini bilemem ama gözü uçsuz bucaksız bir dünya yönetişimi makul görebiliyor. Osmanlı çökerken bile kurmaylarını böyle fütursuz böyle cüretkâr ediyor. Cüret kavramını Hafız Hakkı Paşa’nın yazdıklarında da görüyoruz.

Enver de Hakkı Paşa da cüretkâr kumandanlar, Hasan İzzet Paşa’nın uyarılarına kulak tıkamaktadır Enver. Hatta acele etmek, düşman hazırlık yapmadan üstüne saldırmak ve hatta hemen Batum’u almak planlarına karşı Batum’un öyle kolay alınamayacağını, düşman donanmasının üstünlüğünü filan belirten Hasan İzzet Paşa’ya “Hocam olmasaydın seni şimdi idam ettirirdim” demektedir. 

“Gaye Rusların bir ferdini kurtarmadan mahvetmektir. Bunun için baskın, cür’et ve sür’at lazımdır. Ben 8 öğle ve 879 gece hareket ederek alesseher şiddetli bir taarruz yapıyorum. Gündüz süratle takip ile Oltu’yu tutacağım. Ondan sonra da vasati 30 kilometre süratle 12 Kanunuevvel’de Sarıkamış Kars hattına varacağım. Tarih-i İslam’ın yeni bir devresine girerken zat-ı alilerinin dahi cüret ve şiddetle hareket edeceğine eminim.” (Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü, yayınlayan Murat Bardakçı, İş Bankası yayınları, İstanbul 2014)

Fakat çökmekte olan bir imparatorluğun yeni emperyal vizyon arayışı ne acıklıdır…

Bir yer kapandı ise bir yer açılır elbet…

Osmanlı memaliki Balkanlar’dan kovulunca aydınları kendince yeni bir emperyal vizyonun işletileceği coğrafya peşine düştüler. Bu da Turan iklimi olacaktı başka ne olabilirdi ki?

Nitekim Hafız Hakkı Paşa mektuplarının birinde ve günlüğünde bu konuyu şöyle işliyor:

“Bu devlete Kafkasya, Rumeli’den alınacak parçaya nispeten yüz defa daha mühimdir. Devletin Kafkasya’yı ihmal ederek yine Rumeli’ye ehemmiyet verilmesi Kanuni devrinden beri başlayan felaketleri temadi ettirmek demektir. Devlet Anadolu’da ve Rumeli’de aynı zamanda taarruza geçemez. Rumeli’de İstanbul ve Boğazlar müdafaası için azami dört kolordu kâfidir. Mütebakisi kâmilen Kafkasya’ya tahsis edilmeli ve bu kuvvetler şimdiden sevkedilmeye başlanarak ilkbaharda buradan büyük bir tefevvukla Kafkasya istilası başlamalıdır.”

İkisi de damattı saraya ve ikisi de basamakları birer birer devşirdi.

Birisi ordu kumandanlığına, diğeri de genelkurmay başkanlığına ve harp nazırlığına kadar yükseldi.

Öyle ki çaresiz devlet bu iki damadın sevkülceyşi istikametinde kâh yok oluşu geciktiriyor, kâh büyük imparatorluk hülyalarını yeniden kuruyordu.

Hafız Hakkı Paşa albay iken Enver Paşa’nın Ruslarla o mevsimde savaşmasının yanlışlığı üzerinde dursa da paşalığa yükselince cüretkâr atılıştan başka bir çare olmadığı tezini savunmaya başlıyor.

Cüretkâr atılış… Ölümüne gözü karalık…

Hatta bunu her şey olup bitmiş on binlerce asker Allahuekber dağlarında donarak hayatını kaybetmiş, o felaketten sonra söylüyor, söyleyebiliyor.

Kimileri o yürüyüş kolunun iklim şartlarına yenik düşmesi üzerine artık bir şey yapılmadığı vehmindedir. Halbuki yine savaş devam etmekte, Doğu cephesinde oradan oraya güçler ve ihtiyaç malzemeleri sevkiyatı yapılmaktadır. Hatta kaçanların idamı bile deruhte edilmektedir. 

“İlkbaharda taarruza geçmezsek Ruslar kendilerini faik addedecek ve taarruza geçeceklerdir. Ruslar Osmanlı arazisini istila ettikleri vakit Ermeni ve Kürtler’i isyana teşvik edebilirler. Rus arazisine biz girecek olursak orada İslam ahaliyi ayaklandırmaya muvaffak olabiliriz. İran’daki muvaffakiyetler bize iyi ümitler veriyor.”

Üçüncü bir damat da İsmail Hakkı Paşa’dır ki o da Filistin cephesinde çarpışmaktadır. Kayzer Wilhelm’in karargâhında Muhafız alayında kurmaylık yapmıştır.

Ona göre ise, Enver, her iki damadın da cephede ölmesini dilemekte, böylece tek damat kalarak imparatorluk hayali kurmaktadır. 

Velhasıl büyük ümitler, büyük çöküşler bir saraya damat olabilmenin kazandırdığı büyük aşklar ve nefretlerle mümasil bir psikolojinin ürünüdür. 

Elde var hüzün ve hüznü en iyi tarif eden türküler

DİĞER YAZILARI Kubbeyi Yerine Koymak ya da Kubbeyi Yere Koymamak 01-01-1970 03:00 ŞEHİT VE ANNESİ 01-01-1970 03:00 Hayat ile Eser 01-01-1970 03:00 HER 12 MART GELENDE İKİ PARÇA OLURUZ 01-01-1970 03:00 MESLEĞİ OLMAYAN ADAMIN AHLAKI OLUR MU? 01-01-1970 03:00 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN MİADI DOLDU 01-01-1970 03:00 KİTAP OKUMAK VE FİKİR İNŞA ETMEK ÜZERİNE 01-01-1970 03:00 HERKESİN BİR MUAVİYESİ VAR DURUR İÇERİSİNDE 01-01-1970 03:00 Yavaş Şehirler 01-01-1970 03:00 Kitap Düşmanları Kütüphane Katliamcıları 01-01-1970 03:00 Alevden Ata Binen Şair: Şükrü Karaca 01-01-1970 03:00 170 YIL 01-01-1970 03:00 Sarıkamış’ta 90 Bin Şehit Verdiğimiz Doğru mu? 01-01-1970 03:00 Yunus'u doğru anlıyor muyuz? 01-01-1970 03:00 GELECEK KURGUSU YAPABİLİYOR MUYUZ? 01-01-1970 03:00 ÇOBAN VE BUZ ÜSTÜNDE KAYMAK 01-01-1970 03:00 MEKTUP ÜSTÜNE 01-01-1970 03:00 Toprağın İdeolojisi ve Anadolu Mayasının Burçları 01-01-1970 03:00 KARE’NİN İÇİNDE NE VAR? 01-01-1970 03:00 ÖMÜR-KIZILELMA 01-01-1970 03:00 ULUSLARARASI POLİTİKADA KAÇ SENARYO YAZABİLİRSİN 01-01-1970 03:00 Şehir Ölürken Kente Serenat Düzmek 01-01-1970 03:00 TOHUMUN ÖNEMİ 01-01-1970 03:00 KÖPRÜ OLABİLMEK/KÖPRÜ YAPABİLMEK 01-01-1970 03:00 ALLAH’A ADANMADIKTAN SONRA 01-01-1970 03:00 DERSİMİZ SOSYOLOJİ 01-01-1970 03:00 KARİZMATİK LİDER 01-01-1970 03:00 ŞEHİRCİLİK ÇALIŞTAYI BAŞLIKLARI 01-01-1970 03:00 KARARLILIK VE ADANMIŞLIK 01-01-1970 03:00 YAĞMUR VE SONBAHAR 01-01-1970 03:00 TESTİS YA DA TESTİ PEŞİNDE KIVRILAN S’LER 01-01-1970 03:00 TERÖR İTTİFAKININ ARKASINDAKİ GÜÇLE HESAPLAŞABİLMEK 01-01-1970 03:00 Yeniden Başlamak 01-01-1970 03:00