KARE’NİN İÇİNDE NE VAR?

Lütfü Şehsuvaroğlu

01-01-1970 03:00

Bir yazımda geçenlerde, üç durum analizi yapmadan hiçbir işe, hiçbir projeye, hiçbir yatırıma girişilemez diye yazmıştım.

Bunlar fiilî durum analizi, kötümser durum analizi ve iyimser durum analizi idi.

Fiilî durum ile ilgili olarak tayin edilmiş gazeteciler, ortalama siyasetçiler, televizyon medyameni akademisyenler uluorta konuşup duruyorlar. Kendileri açısından doğruları ifade ettiklerini sanıyorlar. Daha doğrusu taraf olduklarının hoşuna gitsin diye, sipariş üzerinden ahkâm kesmeye gayret ediyorlar. Elbette fiilî durum, yani mevcut üzerinden üç aşağı beş yukarı değerlendirmelerin boşa gitmesi mümkün değildir.

Zira ortalama kamuoyu idraki de zaten o minval üzewre işler.

Yani böylesi değerlendirmeleri herkes yerinde bulabilir, kimi tasdik eder, kimi itiraz eder ama yine üç aşağı beş yukarı tasdik ve tenkit müessesesi çalışır. Böylece ele alınan mevzular, meseleler irdelenmiş farz edilir.

Oysa meselenin, mevzunun daha işlenmedik çok veçhesi bulunabilir.

Bazılarının kafa konforunu rahatsız etse de durumlar hiç de tekdüze değildir.

Ve hiçbirimiz kader örücü değiliz.

Yani bir anlamda şeytanın da gör dediğini görmek yani kötümser durum analizleri yapmak gereklidir.

Eğer kötümser durum analizleri yapılmaz ve buna göre başımıza bela olabilecek bin bir gaile, bin bir senaryo ve bunlara karşı yapılması gerekenler, alınması gerekli tedbirler teati edilmezse; bunlar arasında daha en basiti vücut bulduğunda, vaki olduğunda apışıp kalır ve şaşkınlıktan, telaştan, korkudan, vehimden ne yapacağımızı bilemez hale geliriz.

Elimiz ayağımız dolaşır…

“Vay bunlar da mı gelecekti başımıza?” diye hayıflanırız.

O durumlarda da telaşla kurtarıcı diye gözüken her şeye, her insana, her devlete, her melanete, her güce sarılırız… 

İşte asıl büyük bunalım da ondan sonra başlar.

Yıkımlar bu yanlış ve telaşlı işlerin ardından sökün eder.

Kimse kimseyi dinlemez olur. Ülke kelalinin bağına döner. Herkes kim vurduya gider. At izi it izine karışır. Kimin eli kimin cebinde belli olmaz. Körler sağırlar birbirini ağırlar. Kurt böyle puslu havaları sever. Sürüyü idare edemez olur çoban…

Fabrika kuruluş yeri seçerken, doktora tezi hazırlarken, bir projeyi gerçekleştirirken, bir plan ve program taslağı ortaya koyarken, bir yola çıkarken, bir savaşa girişirken, bir ülke yönetirken vesaire bu üç durum analizi mutlaka yapılmalı…

Yetmez…

Bunlara bağlı en az üç çarpı üç senaryo hazırlanmalı…

Sonra bütün bu dokuz alternatifin geri beslemesi ile imkân ve kabiliyetleri deruhte edilmeli…

“Azıksın çıkma yola!” diyor Bahattin Karakoç bir şiirinde…

Şimdi Suriye meselesinde, Irak ve bütün Ortadoğu meselesinde, güney kuzey doğu batı komşularımız ve yapıp edebilecekleri hakkında hesaplar yaparken, daha uzaklardaki müttefiklerimiz ve beklentileriyle ilgili kurgular tasarlarken üç durum analizi daha can alıcı ve çok daha ehemmiyetli değil mi?

Türkiye’nin geçen asırdaki başını belaya sokabilecek bir kısım senaristlere karşı kendi senaryosu çerçevesinde geliştirdiği, yetiştirdiği aktörler var mı? Yoksa niye yok? Varsa ne gibi imkân ve kabiliyetleri var. Ne gibi kısıtlılıklar ve zorluklar kapıda?

Bütün bunları yeniden teati etmemiz elzem değil mi?

Ne elzemi?

Hayat memat meselesi değil mi?

Her şeyi iç politika malzemesi yapan medya-siyaset dünyası-iş dünyası ve akademya dördülümüzün kapalı bir küp olarak hayatını idame ettirebilmesi ilanihaye mümkün mü?

Acaba ‘emri bil maruf ve nehyanil münker’ prensibinde her şeyi süt liman görme alışkanlığı millî bir hastalığımız mı, yoksa ümmet telakkimizin kısır döngüsü mü?

Belki de “akletmez misiniz” ilahi uyarısına her zamankinden daha fazla ihtiyacı olmalı bu ümmetin…

Şimdi bazı maddelere indirgeyerek acil gündemi yeniden irdelemeye çalışalım:

1- Geçtiğimiz yıl ABD, Suriye’den füzelerini çekti. Muhtemelen Obama ile Putin Suriye politikasında eski detandlar gibi soğuk savaş döneminde olduğu gibi derin bir uzlaşı içine girdiler.

2- Bu uzlaşı elbette ki iki süper güç mirası üzerinde yükseldi ve filler tepinirken kimin bahçesinde tepindikleri daha önemli sayılmalı…

3- Geçen yüzyılda ve hatta ondan öncesinde İngiliz entelijansiyasının gerçekleştirdiği global tezgahlar sonucu Ruslar İstanbul’a kadar dayandılar. Kırım Harbi’nde güya İngilizler bizim yanımızda yer aldı. Birinci Dünya Savaşı’nda İttihatçılar elbette başlangıçta İngilizlerle anlaşma yolunu aradılar ama İngiliz entelijansiyası bizi Almanlar’ın kucağına itti. İster istemez Alman ittifakı bize nelere mal oldu. Fakat ilginç olan şey, Kudüs’ü kaybettiğimizde müttefikimizin başkenti Berlin’de bayram yapılmasıydı. İlginç ve acıklı…

4- Ruslar Erzurum’u da alınca önlerinde hiçbir engel kalmamıştı. Ankara’yı bile alabilirlerdi. İşte o zaman ‘yeter bu kadar’ diyen İngiliz entelijansiyası yeniden devreye girdi ve Rusya’da güya devrim oldu. Rus orduları Moskova’ya geri döndüler.

5+ Bugün eğer Rusya ile ABD gizli bir anlaşma gerçekleştirdilerse buna dair bütün kötümser senaryoları masaya yatırmamız gerekmez mi? Yalandan müttefik masalları uydurmaya, NATO hikayeleri düzmeye, AB projesi desteği icat etmeye ne lüzum var? Gizli bir anlaşmanın somut belgesini ortaya koymaya kimin ihtiyacı var? Görünen köy kılavuz ister mi? Belli ki, bölgede hem İsrail’in, hem AB’nin, hem Rusya’nın, hem de ABD’nin çıkarları örtüşüyor. Siz bakmayın dışarıdan çatışıyor gibi olduklarına… Bütün bu ülkeler PYD’yi destekliyor mu, desteklemiyor mu? Bütün bu ülkeler bölgede İkinci bir İsrail anlamına gelecek Kürdistan’ın kurulması için fikir birliği içinde değiller mi? 

6- Bu şer güçlere İslam âleminden de desteklerin olduğunu görebiliyor muyuz? İran’ın Esed’e açık desteği herkesin malumu… Bunun yanında Suudi Arabistan’ın hedefleri ile bizim beklentilerimiz asla uyuşmuyor. Öte yandan artık bütün BOP ülkeleri, hatta her zaman desteklediğimiz Irak hükümeti bile bizi istemiyor. Bütün ülkelerle bol sorunlu bir dış politikamız var. En masum görünenler ezeli düşmanlarımız sayılanlar… Yunanistan, Bulgaristan, Ermenistan… 

7- İçerde Kürt ayrılıkçılarla ciddî bir mücadele var. Eskisinden çok daha korkunç boyutlara ulaşan bir ayrılıkçılık bu… Macun tüpten çıktı ve Kürt aydınlar bile bunu geri tüpe sığdıramaz. HDP hele hele bunu hiç beceremez. Şimdi görünen peşmerge ve Barzani ile olumlu görünen işbirliği… Bu cicim ayları babından değerlendirilmesi gereken bir geçici hal bence… Burada asıl sorulması gereken soru: Irak Kürdistan’ı ile Suriye Kürdistan’ını kimin siyasal çerçevesi belirleyecek? Belirleyecek ve yönetecek?.. Sınırımız dışındaki İkinci İsrail’in oluşumu siyasal sistemimiz tarafından de-facto olarak kabul edildi mi, edilmedi mi? Edildiyse bunun içerdeki ayrılıkçılığa ne kadar pirim vereceği ve ne zaman cıva etkisiyle birbirine yapışabileceği?.. Suriye Kürdistan’ı Barzani’ye mi, PYD’ye mi bırakılacak? Yoksa Türkiye ne pahasına olursa olsun, bölgesinde; böylesi bir emperyalizmin çıkarlarına, hele hele İngiliz - Yahudi medeniyetine hizmet eder-edecek bir İkinci İsrail oluşumuna izin vermeme iradesini gösterebilecek mi? 

8- Bütün bunların geçtiğimiz dönemlerde buzdolabına konmasına karar verilen Çözüm Süreci ile ilgisi var mı? Varsa derin bir muhasebe yapılmasını düşünen bir siyasal mesuliyet çizgisi inşa edilebilir mi? Bir çile terbiyesine rücu edilebilir mi en önemlisi… İşte o zaman devlet adamlığı yolunda bir gayret, bir adanmışlık, bir samimiyet ve irfan emaresi görmek isteyeceğim açıktır.

Bunu diğer senaryolar için ‘gerek ve yeter şart’ görüyoruz.

Düzeltiyorum; gerek şart görüyorum ama yeter şart görmüyorum.

Yeter şart için bazı çekincelerim var, onu da bir başka yazıda paylaşırız kısmetse…

DİĞER YAZILARI Kubbeyi Yerine Koymak ya da Kubbeyi Yere Koymamak 01-01-1970 03:00 ŞEHİT VE ANNESİ 01-01-1970 03:00 Hayat ile Eser 01-01-1970 03:00 HER 12 MART GELENDE İKİ PARÇA OLURUZ 01-01-1970 03:00 MESLEĞİ OLMAYAN ADAMIN AHLAKI OLUR MU? 01-01-1970 03:00 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN MİADI DOLDU 01-01-1970 03:00 KİTAP OKUMAK VE FİKİR İNŞA ETMEK ÜZERİNE 01-01-1970 03:00 HERKESİN BİR MUAVİYESİ VAR DURUR İÇERİSİNDE 01-01-1970 03:00 Yavaş Şehirler 01-01-1970 03:00 Kitap Düşmanları Kütüphane Katliamcıları 01-01-1970 03:00 Alevden Ata Binen Şair: Şükrü Karaca 01-01-1970 03:00 170 YIL 01-01-1970 03:00 Sarıkamış’ta 90 Bin Şehit Verdiğimiz Doğru mu? 01-01-1970 03:00 Yunus'u doğru anlıyor muyuz? 01-01-1970 03:00 SARIKAMIŞ 01-01-1970 03:00 GELECEK KURGUSU YAPABİLİYOR MUYUZ? 01-01-1970 03:00 ÇOBAN VE BUZ ÜSTÜNDE KAYMAK 01-01-1970 03:00 MEKTUP ÜSTÜNE 01-01-1970 03:00 Toprağın İdeolojisi ve Anadolu Mayasının Burçları 01-01-1970 03:00 ÖMÜR-KIZILELMA 01-01-1970 03:00 ULUSLARARASI POLİTİKADA KAÇ SENARYO YAZABİLİRSİN 01-01-1970 03:00 Şehir Ölürken Kente Serenat Düzmek 01-01-1970 03:00 TOHUMUN ÖNEMİ 01-01-1970 03:00 KÖPRÜ OLABİLMEK/KÖPRÜ YAPABİLMEK 01-01-1970 03:00 ALLAH’A ADANMADIKTAN SONRA 01-01-1970 03:00 DERSİMİZ SOSYOLOJİ 01-01-1970 03:00 KARİZMATİK LİDER 01-01-1970 03:00 ŞEHİRCİLİK ÇALIŞTAYI BAŞLIKLARI 01-01-1970 03:00 KARARLILIK VE ADANMIŞLIK 01-01-1970 03:00 YAĞMUR VE SONBAHAR 01-01-1970 03:00 TESTİS YA DA TESTİ PEŞİNDE KIVRILAN S’LER 01-01-1970 03:00 TERÖR İTTİFAKININ ARKASINDAKİ GÜÇLE HESAPLAŞABİLMEK 01-01-1970 03:00 Yeniden Başlamak 01-01-1970 03:00