KARA LASTİK

 

             Bizim köylerde "kara lastik" tir onun adı. Hani şu dünkü cenazede, madende ölen Ermenek'in Kazancı Kasabası'ndan Tezcan GÖKÇE'nin babası Recep Amca'nın ayağında gördüğünüz ve paramparça olduğuna bir kez daha hayret ettiğiniz ayakkabı var ya, işte o. Diğer adları da "Lastik, Ermenek, Ermenek Lastiği, Lastik ayakkabı"dır. Çocukluğumda hep ondan giyerdik, herkes ondan giyerdi. Türkiye'nin ilk lastik ayakkabı fabrikası Ermenek'te olduğu için bütün Türkiye bu ayakkabıyı altındaki "ERMENEK" yazısından hatırlar ve adı tüm ülkede "Ermenek Lastiği" dir. Hatta yıllar sonra öğretmen olup başka diyarlara gittiğimde "Ermenekliyim" dediğimde ayakkabı markasını tanıyan ama Ermenek'in bir şehir ismi olduğunu doğal olarak duymamış insanlarla da karşılaştım.
          O coğrafyada en geç eskiyen ayakkabı budur. Bildiğiniz lastiktendir. Her şekle girer. Tarlada yorulunca başının altına yastık yap uyu; susayınca tas yerine kullan içine su doldur, iç; çocuksan içine kum doldur, kamyon yap, oyna; hatta muzip ,yaramaz bir çocuksan köye gelen eskiciye satmak için kapıların önünden rastgele topla sat.
İki türü vardır "Kara Lastik"in. Biri fakirlerin giydiği, astarsız olan; biri de içinde ince kumaştan bir astar olan "astarlı" olanı. Bu biraz pahalıdır ve önünde ayakkabı bağcığı şeklinde desenleri vardır. Bu lastik o coğrafyanın kara bahtı gibi karadır. Renkli olanlarını ancak kadınların ayağında görürsünüz.
           Recep Amca, muhtemelen yetmiş yaşına kadar bu "Kara Lastik"ten başka ayakkabı giymedi. Bu yaştan sonra başka bir ayakkabı verseler -yardımlar, kampanyalar çok verileceğini gösteriyor- giyebilir mi bilmem. Giyse de utanır, elalem neder diye düşünür, hangi parayla aldığı düşünülmesin ister zannederim. Benim köyden Ermenek'e okumaya gittiğim zaman alınan ayakkabıdan günlerce utandığım gibi. Hoş, hala yeni bir ayakkabı aldığım zaman hep utanır, hafif hafif terlerim. O günlerden kalan bir his belki de.
           Kaçıp kurtulamadığı için "anasını ağlatan" suçlu(!) şehit Tezcan'ın cenaze merasiminden Türkiye'nin yüzüne okkalı bir şamar gibi patlayan bu fotoğraf bunları düşündürdü bana.
Allah Tezcan'ımıza ve diğer tezcanlılarımıza rahmet etsin. Şimdi tek düşüncem var. On gün boyunca madende beraber ağlaşıp dertleştiğimiz, bekleştiğimiz Osman. Tezcan'ın abisi. Konya'da bir fabrikada işçi. İş yerinden izin alıp almadığını sorduğumda "Aldım hocam ama on gün oldu. Bilmem ki geri döndüğümde çalışabilir miyim, endişeliyim." demişti. "Merak etme abi, seni bu acından dolayı işsiz bırakacak halleri yok ya. Sen orayı düşünme, bir çaresi bulunur." demiştim. Şimdi yirmi beş gün oldu. Hiç zannetmiyorum ve düşünmek bile istemiyorum böyle bir şey olacağını. Ama acımasız dünya bu, olur mu olur. Takipçisiyim.