Tek başına kadın belki de erkekler için kavranamamış bir varlıktır. Ancak bu varlığı kavrayamamasına rağmen her erkek mutlaka ona değer veriyordur. Birçok erkek kadını ulaşılamaz bir yere koyar ve arkasından koşar. Çünkü kadın ulaşılamaz olduğu sürece cazibe sunar erkeğe. Aslında bu durum üç aşağı beş yukarı dünyanın her yerinde ve her zaman aynıdır. İstisnaları vardır elbette. Ama adı üstünde istisna.  Dünya Kadınlar Günü ise özünde Batılı teamüllerin yeşerttiği bir şey. Burada şey dedim, çünkü bize göre şu günü, bu günü gibi bir kutlama alışkanlığı ya da şekli yok. Fakat hızla Batılı alışkanlık ve değerleri edinmeye başladığımız için daha bu günden rahatlıkla “Dünya Kadınlar Günü” diyoruz ve yadırgamıyoruz. Elbette kültürler arası etkileşim olacak, bundan kaçınmak mümkün değil. Fakat kesin olan bir şey var ki gücü elinde bulunduran taraf, bu kadar güçten hoşlanmayan şeyi (kültürü)  bile kendi isteğine göre yönlendirebiliyor. Benim bütün bunları söyledikten sonra bu yazıyı yazıyor olmam bile girdabın ne kadar güçlü olduğunu göstermekte değil midir?

İşin diğer yanı ise kadına şiddet normal midir?

Soruya bakar mısınız? Direk kadına şiddet olduğundan bahsediyor, hatta daha ileriye gitmiş bunun normal olup olmadığını tartışmaya açıyor. İçinde bulunduğumuz psikoloji bu maalesef. Oysa soru aslında şöyle olmalıydı. Kadına şiddet var mı? Kadına şiddette artış var mı? Kadına erkekten fazla mı şiddet var?

Bu konuda yapılmış bir araştırma var mı bilmiyorum? Aslında pek bunu soran da yok. Almış bir kadına şiddet lafı gidiyor. Yanlış anlaşılmasın ben şiddet yanlısı değilim, fakat şiddetin her türüne karşıyım. Sadece kadına olanına değil. İsterseniz olaya tersten bakalım. Hafızamızı yoklayalım. Günde kaç erkek kurşunlarla ya da bıçaklanarak veya işkence ile ölüyor. Benim hafızam kötü galiba, ortalama bir sürede şiddet sonucu ölen erkek sayısı kadından fazla diye hatırlıyorum. Amacım kadın erkek tartışması açmak değil. Aslında bu günlerde benim söylediklerimi savunmak “Kadına şiddet var.” diyerek paye kazanmaktan elbette ki çok daha zor şey.

Öyle bir atmosfer oluşturuldu ki artık “kadın, şiddet” denince “cümle kendiliğinden “Kadına şiddet” şeklini alıyor. Siz ne yaparsanız yapın cımbızla çekilerek, kamuoyuna servis edilmiş olaylar zincirinden oluşturulmuş “şiddet buketini” bozamıyorsunuz. Tabii bunun arkasında başka amaçlar var. Böylece Müslüman Türk toplumunun barbar, ilkel, çağdışı olduğunu ispat etmiş oluyorlar. Hatta çoğu kez iç kamuoyunu aşıp dünya kamuoyuna Türkiye hakkında masum mesajlar bile verilebiliyor.

Dedikya arkasında başka amaçlar var, sözüm ona kadına şiddete karşı bir topluluğun çıkardığı kitabın tanıtım yazısından alınan şu cümleye bakar mısınız? “Mardin’de, ‘namus’ adına karnında 5 aylık bebeği, recm edilerek, yani taşlanarak öldürülen Şemse… Onlar ve daha niceleri artık konuşamıyor. İsteseler de konuşamazlar, seslenemezler, ‘Görün bizi, unutmayın bizi,’ diye haykıramazlar. Sesleri yok. Dilleri yok. Çünkü öldürüldüler.” (1) Görende der ki “ Yahu Türkiye’ye şeriat gelmiş ve recm cezası uygulanıyor. Hoş bunu yazan recm cezasının şartlarını bilse ve aklını kullansa herkesten çok recm’in uygulanmasını isterya o da başka bir konu. Zaten yazının sonunda ağızlarında ki baklayı çıkarmışlar “ Nedenleri ise kültürel ve dinsel etkenlere dayanmaktadır.” diyerek can alıcı tespiti yapmışlar.

İlk insandan bu yana cinayetler ve şiddet var. Kurbanı bazen kadındır bazen erkek, belki de daha çok çocuklar. Oysa ülkemizde ya da dünyada çocuğa şiddete hayır diye pankart açan yok denecek kadar az.

Kadın her toplumda bir takım ayrıcalıkları olan, gerçekte yeri özel olan insandır. Belki de bu konuda en duyarlı olan da İslam dinidir. Kur’an da hitaplar, “Ey erkekler, ey kadınlar.” şeklinde değildir. Bir çok yerde Allah “Ey insanlar.” diye hitap eder. Fakat gel gör ki bu mihraklar herhangi bir yerde bir kadına yapılan en küçük şiddeti abartarak, basın yoluyla olayı sembolleştirip, beyinleri şartlandırdıktan sonra, bütün günahı vebali İslama ve Türk toplumuna yüklemekte oldukça mahirler.

Bu propaganda ve şartlandırma işlemi öylesine organize ve planlı yapılıyor ki, inanmasanız bile karşılarına çıkıp “Hayır işin aslı şöyle.” diyemiyorsunuz. Eğer bu cesareti gösterirseniz anında linç edilirsiniz.

Sonuç olarak elbette sembolleştirilen isimler, Özgecan, Güldünya ve daha bir çok kadın şiddete kurban gitmiştir. Kesinlikle tasvib edilir şey değil. Fakat bu kadınlar kadar belki daha fazla erkek ve çocukta (Ki kayıp çocuklar konusu bu ülkede başlı başına bir sorundur.) şiddete kurban gitmektedir. Karşı konulması gereken “Kadına şiddet” şeklinde kısırlaştırılan şiddet değil tümüyle şiddettir. Ve “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” gibi bir saçmalık asla normal değildir. Ne demek “Emekçi Kadınlar” Bu tamamen ülkemizde siyasi rantçıların bir ürünü. Hangi kadın emekçi,  hangisi emekçinin karşıtı. Yani Özgecan emekçimiydi, öğrencimi?

Şiddete hayır.

Kadın istismarına hayır. Kadın üzerinden yapılan devlet ve millet düşmanlığına hayır. Gerçeklerin perdelenmesine hayır. Art niyetlilerin hain emellerine hayır. İnsana ve insanlığa karşı işlenen tüm suçlara ve bunları işleyenlere lanet olsun.