Mobilya, aslında insanların varlığından çok yokluğunu ya da eksikliğini sorguladığı aynı zamanda hayat kalitesi için çok önemli role sahip bir kavram. Sektör temsilcilerine göre son dönemde artan girdi maliyetleri, ithal edilen malzemelerin fiyatlarındaki yükseliş ve kur nedeniyle yeni mobilya almak isteyen vatandaşlar biraz çekimser kalabiliyor. Ancak bu, onlara göre sadece bir talebin ertelenmesi demek. Çünkü mobilya insan hayatı için artık çok daha öncelikli. Üstelik yenilenme sıklığı da gittikçe daralıyor.
İşte konuya dair Hürriyet'ten Emre Eser'in haberi:
KALASLA BAŞLIYOR
Ustalardan günlük iş rutinini dinledikten sonra onlarla beraber gürgen kalaslarının olduğu bir depoya geldik. Buradan bugün yapılacak koltuk ve sandalyelere uygun bir kalas seçtik. Ustam kalası gösterip tekerlekli araca koymamı istedi. Ancak kalas epey ağırdı. Onun da el atmasıyla kalası indirip ilk kesim tezgâhının olduğu alana getirdik. Ustam bana yaklaşık bir metre boyunda bir parça istediğini ve nasıl yapacağımı gösterdi. Ancak güçlü testereler bu işte insanı biraz korkutuyor.
UYGARLIĞIN KANITI
Buradaki öncelik de tarihte hep başka anlamlara karşılık gelmiş. Bulunan ilk mobilya örnekleri M.Ö. 4000 yıllarına kadar yani antik döneme dayansa da günümüze ulaşmayı başarmış mobilyalar da var. Bunlar uygun hava şartlarında saklanmış ve M.Ö. 2700 yılına kadar dayanan eski Mısır uygarlığına ait kalıntılar. Bu arada dünyanın ilk taş ve topraktan mobilyaları Çatalhöyük’de, 1958 yılında İngiliz Arkeolog James Mellaart tarafından Konya Ovası yüzey araştırması sırasında bulunmuş. Bu mobilyalar bilinen en eski yerleşim yerlerinden birine ait kanıtların Anadolu’da olduğunun göstergesi.
HAYATIN İÇİNDE
Bir zamanlar taş ve topraktan sonra eşya yapımında en önemli malzeme olan ahşap zaman içerisinde insan hayatını da oldukça kolaylaştırmış. Tıpkı yüzlerce yıl önce olduğu gibi en pahalı ve gösterişli mobilyalar günümüzde de saraylarda yer alsa da artık endüstrinin hızlanması ve ergonominin (işbilim) gelişmesi mobilyayı her alanda, belki de gereğinden fazla yerde kullanmamıza neden oluyor. Peki rengi, kumaşı ya da tasarımı ile bizde farklı duygular hissettiren bir mobilya nasıl hazırlanıyor. Bunu yakından görmek için insanların olduğu her alana uygun mobilya üretimi gerçekleştiren Hotelya’nın Pendik’te bulunan fabrikasında çalıştım. Bir ağacın koltuğa dönüşmesindeki aşamaları gördüm.
TESTERE DURMUYOR
Biraz yamuk olsa da istenen parçayı kestik. Sonrasında daha ince ve detaylı kesimin yapılacağı başka bir tezgâha geçtik. Burada ustamla birlikte Ar-Ge bölümünden gelen tasarıma göre parçaları kesmemiz gerekiyordu. Tezgâhta sürekli dönen bir testere var. Siz de kalası çizgilere uygun ittirerek kesimi gerçekleştiriyorsunuz. Ancak bu işlem oldukça zor. Ben bir çizgiyi iki dakikada keserken ustam 3-4 çizgiyi 1 dakikada kesiyor. El alışkanlığı da olunca benim gibi hatalı bir kesim ortaya çıkmıyor.
EMEĞİ YOĞUN
Depodan aldığımız koca kalas önce bir metrelik, şimdi de ince ve şekillenmiş parçalara dönüştü. Ardından yan taraftaki tezgâha geçip kavisli şekilde kestiğimiz parçalara birer birer düzeltme yaptık. Bu işlemleri sıralı yapmak oldukça yorucu. Emeğin yoğun, beden gücünün oldukça fazla olduğu bir iş. Bu atölyelerde çalışanların elleri de oldukça zarar görüyor.
ÇİVİ MAKİNESİ
Sıradaki durak montaj tezgâhı oldu. Çizilen tasarım hayat bulmaya başlıyor. Bu aşamada hataya yer yok. Uygun parçaları eşleştirip çivi makinesi ile birleştiriyorum. İskelet ortaya çıktıktan sonra süngerin ve kumaşların yerleştirildiği alana geçiyorum. Mobilyada kullanılan sünger kalitesi çok kritik. Süngerin kalitesi ile kullanım ömrü doğru orantılı. Dikkat etmek gerekiyor. Süngeri iskelete yapıştırıp kaplayıcı malzemeyi koyduktan sonra artık oturulabilir hale geldi.
‘GENÇ BULMAK ÇOK ZOR’
Mobilya üreticilerinin en büyük sorunlarından biri de kalifiye eleman bulmak. Ar-Ge ve benzer bölümler için çok sayıda müracaat alınıyor ama tezgâhın başına geçmek için kimse o kadar hevesli değil. Başka atölyelerden ustalarla da konuştuğumda aldığım cevap aynı. Onlara göre usta yetiştirme süreçleri eskisi kadar kolay olmuyor. Meslek liselerinin ilgili bölümlerinden mezunlar da pek kendi işlerini yapmaya gönüllü değil. Bunun en büyük nedeni bazı işverenlerin düşük maaş politikası olarak gösteriliyor. İşe yeni başlayan gençler hemen işi bırakıyor. Sabredip işi öğrenenler ise meslekte iyi noktalara geliyor. Ancak bunların bir kısmı, belli süre sonra görece iyi maaş alabiliyor. Ustaların gittikçe azalması ise üretimin sürdürülebilirliğini riske atıyor.
ONLARI ANLAMAK ŞART!
Bu ve yakından deneyimleme fırsatı bulduğumuz diğer işlerde de şikâyetler aynı. Sektör temsilcileri kendilerince haklı sebepler üretiyor. Ancak mikrofonu çalışanlara uzattığınızda cevap farklılaşıyor. Şikâyet edenle şikâyet edilen arasında bir nesil farkı var. Beklentiler de farklılaşıyor. Burada mavi yakalı olma, çalışma ortamı, sosyal haklar ve mesai kavramının da yeniden ele alınması gerek. Dünyanın bu kadar hızlı değiştiği bir ortamda lise mezunu bir genci günde 8 saat tezgahın başında tutmak elbette mümkün olmayacaktır. Onları da biraz onların gözünden anlamaya çalışmak ve gereğini yapmak kaçınılmaz. Belki bu şekilde yüksek genç işsizliği için de yeni çözümler üretilebilir.
HAMMADDE SORUNU
Sektörde zaman zaman yaşanan ekonomik dalgalanmaların ve girdi kalemlerindeki maliyet artışlarının büyük sıkıntılar oluşturduğunu söyleyen Hotelya’nın kurucu ortağı Erdoğan Döner, “Sünger ve mdf gibi ithal malzemelerin fiyatlarında ve tedariğinde sorun yaşandığı zaman piyasa büyük bir sıkıntının içine düşüyor. Bu bizi çok zorluyor. Haliyle fiyatlara da yansıyor” ifadelerini kullandı.
NE KADAR KAZANIYORLAR?
Mobilya atölyesinde çalışanlar 3 bin lira gibi bir ücretle işe başlıyor ve bu tecrübe arttıkça 6-7 bin liraya kadar çıkıyor.